İllüstrasyon Hakan Tacal…
2011 yılının Şubat ayında Gerede’de yaptığım arabamı perte çıkaran hafif kazdan sonra yazılmıştır…
İnsanın beyni hep öngörüldüğü şekilde işlemiyor. Olmadık çocukluk anıları olmadık hücrelerden fırlayıp yolunu tıkıyorlar mesela yeni üzüntülerin. Ya da trafik istediğiniz gibi akmıyor vücudunuzun kırk tilkiden haramilerce kurtarılmış, aslında başkent olmayan yedi loblu başkentinde. İlle de bir köprü trafiği karşıdan karşıya geçmeye çalışan fikirlerinize sağa ya da sola baktı demeden henüz olmayan üçüncü köprü güzergahına sürüklerken, kılıç kalkan ekibi zararsızmış gibi görünüp kıyılardan denize dökebiliyor tam yerleşmemiş kelimeleri.
Kazada kafamı vurduğum yer balyoz gibi bir darbe aldı sanki. Kafamın içindeki idari his ve duygu haritası memleketimin camdan mozaiği gibi paramparça olup ayaklarımın dibine düştü. Şimdi örneği balık bir hafızada saklı kaldığınca bu kırpık kırpık renkleri ayaklar altından beynimin alyuvar ve akyuvarlarına yapıştıracağım.
Ortaya çıkacak resmin bir önceki gibi olmamasından korkuyorum. Sanki ben Mona Lisa’yı birleştirmeye çalışıyorum. Onlar araya Son Yemek resmini serpiştiriyorlar. Ben tüm resmin ana rengi kırmızı ve beyaz idi derken onlar kırmızının yanına sarı ve yeşili katmaya çalışıyorlar.
Başka çocuklar gelip benim kırpıklarımdan kendi resimlerini tamamlamaya çalışıyorlar. Toplarken yerden ellerimi kesiyor kırıklar. Düşünmeden yüzsem, hafızamı tazelemesem, gitsem rakı şişesindeki o meşhur evime yerleşsem desem, rakı şişesini yasaklıyorlar.
Kendi kendimi rahat hissettiğim tek yer ana rahmi sadece. Oraya da geri dönmek için fazlaca büyüğüm. Renklerin içinden çıkılmaz hale gelinceye kadar karıştırınca kırıkları, elimden düşen kanlar kuruyunca üstlerinde karardı hepsi. Gömmeye çalıştık, olmayan petroller fışkırdı topraktan, çamura bulandı hepsi.
Karalar giymiş, çamura bulanmış memleketimin haritası da eksik çıktı resim bittiğinde. Hafızam mı beni yanıltıyor yoksa hafızamı yanıltan birileri hep var mıydı?
Artık başım daha az acıyor. Her planlanmamış darbe gibi bu da geldiği ilk andan itibaren daha alışıldık görünüyor. Arabam da takla atmamış zaten. Nedense bunu biliyor olmak sekizinci candan yiyor olmayı bilmekten daha az üzücü.
Sahte taklacı güvercinlerden ve sahte takvacı papağanlardan çektiğimiz kadar nasırdan bile çekmedi bu ömür.
Yolun yarısını dört geçe hala beni yola devam ettirdiği için teşekkür ediyorum.
Şimdi şarkı söyleyerek yola çıkmak zamanı, gece gece yollar umutları donduruyor, ne dua yetiyor ne tevekkül.
E biraz da apolitik yazı yazayım dedim yoksa her daim aynı kiloyu göstermez insanın etinden sütünden ayrı fikrini ve zikrini de tartabilse bir baskül!