Yoğun tempolu iş hayatınızda –yoğun tempo da ne ola ki? Kim koşturuyor sizi iş hayatında? Herkes futbolcu ya da jimnastikçi mi burada? Tempolu hayat! Sanki bir ki üç, bir ki üç, bir ki üç kıvırarak yürüyor herkes. Evet, kıvıranlar var ama onlar da vals ritmi kullanmıyorlar pek!–
Gene laf karıştı. Ne diyorduk, iş hayatınızda –ne işi kardeşim desenize? Herkes SSK; Bağkur veya Emekli sandığına mensup olmak zorunda mı bu memlekette? İşsizim yahu! Param yok. Ama internet kafelerde vakit öldürüyorum. İşten yeni atıldım. Karım hamile. Ev kira. Bu da pek bir komünist söylem oldu. Çık artık şu klişe cümleler reyonundan, gidip moda olan değil üzerine yakışan birkaç cümle alalım sana.
Hah! Alış-veriş demişken, kadınları en çok ilgilendiren şey! Ayakkabılardan bahsedelim. Topuklu, topuksuz, uzun çizme, stiletto, babet, sivri burun, küt burun, outdoor, bilekten bağlı abiye… Üzerinde mini siyah bir elbise… Sevgilinle gidilecek bir yer… Mum ışığında yenecek bir yemek… Yemekte içilecek kırmızı şarap… Şarap sonrası kalp atışlarında meydana gelecek taşikardi__112’Yİ ARAYIN! 112’Yİ ARAYIN! Sevgiliniz kollarınızda kalp krizi geçiriyor ve siz ambulansa binemiyorsunuz! NEDEN? Mini elbise ile o kadar yükseğe kaldıramazsınız bacağınızı!
Yok yahu! Aileden olmayan kimseleri ambulansa almazlar da ondan! Eee? Gece mahvoldu bir, adamın arabası sizde kaldı ama kullanmayı bilmiyorsunuz iki (yok biliyorsunuz da keşke otomatik vites olsaydı eeeeöööö), hesap ödenecek yanınızda o kadar para yok! Daha da beteri, lokantanın sahibi olan herif ufaktan masanın etrafında volta atmaya başladı! Ne gece ama! GECE Mİ?
Ne gecesi yahu? Ayakkabı alıyorduk en son? Nereden çıktı ambulans falan? İçim geçmiş olmalı klavye başında.
- Oğlum bak bakalım bayan alkol almış mı?
- Amirim kazaya falan karışmadı. Sadece erkek arkadaşının arabasını buradan götüremiyormuş yardımımızı rica etti.
- Bana akıl mı öğretiyorsun godumun çocuğu?!
- Peki amirim. Buraya üfleyin hanfendi.
Bunlar mı kim? AMİRİMLE MEMURUM. Saygıdeğer Emniyet Teşkilatı’nı tenzih ederek sık sık görüşlerine başvuracağız. Ben kendilerinde suç bulmuyorum esasen. Sürekli değişen mevzuat ve gündem, biraz yaşını almış amirimin kafasını sıklıkla karıştırmakta.
Hay ben bu yüksek topuklu ayakkabıları icat edenin &%)(/&=&%!!! Ay pardon iyi kızlar öyle konuşmaz.
- Abula hayırdır nerden geliyon bu saatte yarı cıbındak?
Bu apartman görevlisi Niyazi. Karısının adı da Nurten. Sağ olsunlar pek iyilerdir, dedikodu falan yapılacaksa. İş yapılacaksa ikisi de arazi.
Arazi demişken, ne demişti polis bey arabanın arazi vitesi için? Hay Allah, kalmaz ki hafızamda, iki balık kadar yer var anasını satayım.
Arabada giderken Nilüfer ve 12 maymun ay yani düet albümünü açmıştık ne güzel… Sensiz olmaz…
Maymun dedim de, hastaneyi bir arayayım ne oldu acaba?
“ARADIĞINIZ NUMARA GEÇİCİ OLARAK SERVİS DIŞIDIR”
Haydaaa? Nasıl hastane yahu burası? Adı ne demişlerdi? Hah, Google’dan bakıyım dur.
Recep Usta Hastanesi? Aaaaaaa? Google da bulamadı hayret? Ay bu çalan ne? Aaaaaa? Görüyor musun adam telefonunu çantama koymuştu! Unutmuşuz orada?!
- Aloğ_!
- Olm nerdesin lan ekemedin mi karıyı hala, iki saattir seni bekliyoruz poker masasında. Sen gelmeden çıkmıyor tad__
- Hay ben sizin %&/(/&%+^+%&!!!
Güler misin ağlar mısın? AHAHAHAHAHÜHÜHÜHÜHÜHHÜÜÜÜÜÜÜ?!?!?!?
***
Hayat… İşte böyle, en beklemediğiniz anda sağ gösterirken sol vuran bir şeydir. Üstelik statta izlediğiniz maçı ertesi gün tekrar izlemek, ya da evde seyrederken tam küçük su dökmeye gittiğinizde kaçırdığınız golleri ağır çekimde göstermek gibi şanslar sunmaz size. Her dediğiniz bir kere denir, her duyduğunuz bir kere duyulur, her sevdiğiniz bir kere sevilir bu hayatta.
Kaçırılan metro yerine hemen yenisi gelmez. Telefonunuzun çekmediği o istasyonda sevgilinize geç kalacağınızı da haber veremeden salak salak oturursunuz. Ve filmlerdeki gibi geç kaldınız diye beklemeyen sevgilinin yerine metroda karşınıza oturan o yakışıklı çocuk gelip de “E pardon, telefon kılıfınızı düşürmüşsünüz de arkanızdan koştum” demez asla.
Çünkü telefon kılıfları metroda düşmez, düşse de bir daha bulunmaz, bulunsa da karşınızda yakışıklı birileri tarafından bulunmaz, bulunsa da_
Bu kadar kafa şişirmek yeter. Ne demişler, “Hayat size bir limon verdiyse, siz komşuların limonlarını da isteyip, biraz da şeker takviyesiyle limonata yapınız. (komşulardan birinin bekar-uzun boylu-yakışıklı-tek başına yaşayan-ailesi mümkünse Guatemala’da-mühendis olabilmesi ihtimali her zaman mevcut ama daha hesaplanamadı.)
***
Hugh Hefner Hollywood arazisini kurtarmasaydı o kocaman H, O, L, L, Y, W, O, O, D harflerine ne olacaktı acaba?