Yarın bin ikinci gece.
Şehrazad’ın kendi hayatını ve ülkede sağ kalmış diğer genç kızların hayatını kurtarabilmek için anlattığı masalların sonu geldi. Bir gün bize anlatılan masalların da sonu gelecek. Gün gelecek sanki her duyduğumuz yalanmış, iftiraymış algısı yaratmaya çalışanların masalla uyuttuğu bir toplum olmaktan kurtulacağız. Gençliğe dair ümidim sonsuz. Çünkü on bir yaşındaki oğlum internetten iletişim kurduğu arkadaşına diyor ki:
“Youtube’u kapatmışlar ama şunu şunu indirince açılıyor!”
Gülümsüyorum. Kedi pisliğini örter gibi, hani derler ya Allah’ın bildiğini kuldan saklar gibi pisliklerini örtmeye çalışanlara gülümsüyorum. Bilinen ya da duyulanlara halkın en az yüzde ellisinin itibar etmediğini sananlara gülümsüyorum.
Aslında herkes her şeyin farkında. Birisi şöyle sıralamıştı Twitter’da: Maluma oy verenler üçe ayrılır:
1. Alternatif yok’çular.
2. Rant ve çıkar bekleyenler.
3. Güce ve isme tapanlar
Bir kategori de ben ekleyeceğim: 4. İstikrar sürsün diyenler.
Sürekli esip gürleyen, her şey kendi istediği düzende gitsin isteyen, yasakları bile yasaklayan bir babanın bu geniş ailesini yönetirken uyguladığı baskı ve zulüm ne kadar istikrarlı evlatlar yetiştirirse o kadar istikrarlıyız işte. Herkes ipini kopardığı anda yasaklananın tam tersini yapma eğiliminde.
Birgün gazetesindeki son yazısında Ali Murat İrat şöyle diyor: “Doğu’nun en güzel yaptığı iş aşık olmak ve aşkı yaşatmaktı…..… Batı’nın en büyük meziyeti ise aklı tutkulara kurban etmeden yürütebilmekti.” Katılıyorum ve katılmıyorum. Çünkü aşk, yani yetişkin iki insanın birbiri için hissedebileceği en yüce en temiz duygu; daha ergenlik tüylerimiz bile çıkmadan damarlarımızda dolaşmaya başlayınca, bunu kanımıza değil, o yasak içki olan şaraba mal eden ahlak ve anane kurallarımız sayesinde ayıp, günah, mekruh diye yaftalanıp, şişelenip en derin mahzenlere kaldırılmış Doğu’da. Böylelikle koskoca bir toplum kendini, yeniyetmeliğe gelmiş genç erkek ve kızın iffetini tıpkı bir bekçi köpeği gibi korumaya adamış.
Yasaklar bir yolunu bulup yasakları da yasaklayamayanlar için geçerli olmuş. Kadınlar ve taşra insanı bu kuralların örümcek gibi saran ağlarında debelenirken; erkekler ve şehir zenginleri ya da sanatçı adı verilen havadan para kazanan kesimin zenginleri televizyonlara çıkarak her türlü pesayeliklerini eğlence, magazin ve dizi film adı altında sergilemişler. Batı’nın aklı tutkuya kurban etmeyişinin yanında, tutkuyu da yasaklayan akıl ile zapturapt altına alamayacağı gerçeğini biz Doğu’dakiler bir türlü şişeden çıkarıp üzerimize dökememişiz.
Aynı yasaklar ve kurallar kasabadaki Hacı Mehmet Efendi’yi haramdan, kul hakkı yemekten Allah korkusu ile alıkoyarken, halkın oylarıyla seçilerek halkın derdini anlatmak üzere büyük şehre giden ve kıravat takınca adı Sayın Mehmet Bey olan adamı, her daim Allah’ın adını ansa da yasak olanı işlemekten alıkoyamıyor. Peki yüzde yüz bunu biliyor mu?
Biliyor. O yüzden düzeni değiştiremeyeceğimizi bile bile “vatandaşlık görevi”mizi yapmak üzere akın akın oy vermeye gidiyoruz.
21. yüzyıl Şehrazad’larının bizim için hazırladığı bin ikinci, bin üçüncü, bin dördüncü gece masallarını dinlemek üzere televizyonların karşısına geçiyoruz.