Sanır mısınız ki eski seneler o saçma animasyonlarda olduğu gibi yaşlanır ve cennete giderler? Hayır. Yeni sene gelince eski sene intihar eder.
Ben intiharımı biraz erkene aldım. Yedi saat kadar yalnız kalacaksınız. Ama pek umurunuzda olmayacak. Daha doğrusu fark bile etmeyeceksiniz. Bugün dünyanın her yanında çok telaş var ne de olsa.
Size güzel şeylerden bahsetmek isterdim. Kime Oscar ödülü dağıttığımdan, kimlere bebek getirdiğimden, kimlere hayırlı bir koca, kimlere hayırlı bir gelin getirdiğimden falan bahsetmek isterdim. Ama bu bir intihar mektubu. İçinizi karartmak zorundayım.
Bilir misiniz doğduğunuz an ne zaman öleceğinizi bilmek nasıl bir his? İşte ben bir senelik hayatımı bu hisle yaşadım. Bir kelebek kadar bile özgür kalamadım. En azından bir gün kanatlanıp uçamadım.
Oysa 1 Ocak 2013 günü ne umutlarla gözümü açmıştım sizlere. Heyt dedim içimden, ben geldim açılın millet. Mutluluk huzur ve barış getireceğim bu evrene.
Acele etmişim.
Eski tarihleri karıştırdım da bazı seneler ne mutlu geçmiş, ya da öyle anılır olmuş. Mesela 0001 senesi ne güzel bir seneymiş. Hazreti İsa doğmuş. Sonra 571 yılında Hazreti Muhammed doğmuş. Milyonlarca Müslüman ne mutlu anar olmuş o yılı. 1071’i heyecanla anarsınız, 1492’yi coşkuyla anarsınız. 1963’ün üzerine bir Kennedy suikastı yapışmıştır mesela. Ağzıyla kuş tutsa o sene olan başka güzellikleri anmazsınız. 1940’lar hep utanç içinde ölüp gitmiştir, sırf siz dünyada ikinci kez savaştınız diye. Bir kısmınız 1453’ü öve öve bitiremezken, bir başka imparatorluğun da sonu olduğunu hiç aklına getirmezsiniz.
Bazı yıllar adlarıyla değil aylarıyla anılırlar. Mesela 1776 senesinin 4 Temmuz’unda kabul edilen Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi o kadar mühimdir ki kimse yılını hatırlamaz. Bildirgede;
“Bütün insanların eşit yaratıldıklarına; yaratıcıları tarafından onlara hayat, özgürlük ve mutluluğu arama hakkı gibi geri alınamaz bazı haklar verildiğine inanıyoruz” demişler Amerikalılar. Sonra “hayat, özgürlük ve mutluluk” olmayan ülkelere “silah, uyuşturucu ve darbe” ile bunları götürmüşler. Ne sevimliler değil mi?
Mesela Şilililer iyi bilir 1973’ün 11 Eylül’ünü. General Pinochet sosyalist lider Allende’nin Unidad Popular hükümetini devirip yerine diktatörlüğünü kurmuş o gün.
2001 yılının ise bir sürprizi olmuş bu Amerikalılar’a. Yine aynı günde yine 11 Eylül’de hiç saldırılmaz, hiç yanmaz-yıkılmaz sandıkları ülkelerinde koskoca iki gökdelen devrilmiş.
1912 yılında önemli ne oldu hiçbiriniz hatırlamaz. Ya Titanik desem? Asla batmaz denen o kocaman transatlantiğin batışı?
1789’u çok sevip, tüm dünyada halkın ayaklanıp devrim yaptığı yıl olarak anarsınız. Ama 1799’ta Napolyon’un Devrim Cumhuriyeti’nin yıkarak yönetimin halkın elinden tekrar alıp “Birinci Konsül”lüğe yükselişini kimse kutlamaz.
Bazı seneler kendi isimlerinden çok başkalarının isimleri ile anılmış. Mesela Apollo 11, Buzz Aldrin, Neil Armstrong… Evet 1969’da aya ayak basan kişiler ve uzay mekiğinin adı.
“Bir insan için küçük, insanlık için dev bir adım” sözü; “Aslında aya gidilmedi, Hollywood stüdyolarında sahte görüntüler üretildi” komplo teorisinden sonra şöyle değiştirilebilir:
“Bir insan için küçük ama insanlık için dev bir yalan.”
Ben ölmek üzereyken itiraf ediyorum. İnsanlara dev yalanlardan başka bir şey getirmedim. Kara kıta geçen sene de açlıktan kırılıyordu, ben geldim hala açlıktan kırılıyor. Bu ülke ve her ülkedeki insanlar arasında ezenler ezilenleri ezmeye, muhtaçlar aç kalmaya devam edecek. Birilerinin muhtaçlığı üzerinden duygu sömürüsü yapanlar, ceplerini başkalarının cebini boşaltarak doldurmaya devam edecekler. Düzen asla değişmeyecek.
İnsanlar geçen sene de birbirlerini öldürdüler, bıçakladılar, soydular, kandırdılar, gömdüler, dövdüler. Ben varken de yaptılar, yine yapacaklar. 2014 de nice umutlarla doğacak, şu an sezaryene alındığı doğum odasından. Ama nafile.
Aşk da getiremedim size. Oysa büyük umutlarım vardı. Filmlerde yaşadığınız, yaşadığınızı sandığınız duyguları tekrar paket program halinde sunacaktım insanlığa. Hatam paketleme sırasında oldu çünkü insanlık Twitter ve Facebook’ta aşkları kısaltmaya programlamıştı kendisini. O kadar kısaltmıştı ki “SN SVYRM” sadeliği hiç bir kahvenin tadında yer almıyordu. Beş dakika ve iki mesaj sürüyordu yirmi birinci yüzyılda aşk acısı.
Şarkılar da avutamayacak kadar kötüydü hepimizi. Akılda kalıcı olan ne varsa onu da Grammy ödül törenleri ile Youtube seçkileri arasında harcadık bitti. 1 Ocak 2013’de doğanlar bir yaşına geldiğinde benim de hayatımın sonuna gelindiğini gösterdi takvimler.
Zaten kimse 1 Ocak’ta doğmuş olmaktan mutlu olmaz. Herkes bir gece öncesinden çılgınca kutladığı için yılbaşını… Örneğin hiç kar yağmayan ülkelerde Noel Baba’nın kızakla gelmesi umutları suya düşmüş çocuklar, sobaları söndükten sonra üşüyen çocuklar ve hiç sobaları olmayan çocuklar… sevmezler yılbaşını.
Anneleri ya da babaları olmayan çocuklar… anneleri ve babalarının hediye alacak parası olmayan çocuklar… ve dahi TV’lerde haftalardır pompalanan yılbaşı kutlamaları ile süslemelerinden çok uzaklarda yaşayan çocuklar…
Sıra bana geldi. Özür dilerim biraz senesiz kalacaksınız ama, 2014 gelince nasıl olsa beni unutacaksınız.
Yüzüğümdeki zehri içiyorum. Elveda diyorum.
Ve ölüyorum.