Aşk insanın içini boşaltır. Çürük bir ceviz gibi içini kurutur kabuğunu bırakır. Sen içim onunla doldu sanırken, o, kendini geri çektiği anda sifonu senin üstüne çeker, bir de klozetin kapağını kapatır.
Erkek beyni aşkla sevişmeyi birbirinden ayırt edemez. Zaten ayırt etmek için de uğraşmaz. Ne kadar peşinde koşturursan o kadar ‘aşık’ım sanır. Hâlbuki elde edemediği oranda, bir orangutanın yüksek daldaki muzu arzulaması kadardır isteği. Dal sarkar kartal kalkar. Kartal kalkar gider, başka bir dala sarkar.
Onun için aşk istenmeyen tüyler gibidir, sperm de tüy dökücü krem. İlk ilişkiden sonra aşk’ın a’sı düşer vücuttan. Üçüncü sevişmeden sonra artık erkek bedeni aşktan arınmıştır; ama maymundan evrimleştiremediği tüylerinden asla. Şöyle ki:
“Üzerinden dökülen tam bir varoş modası ve ağzında dakikada haddinden fazla şaklatılan sakızıyla bakkala giderken, kalçalarının yuvarlaklığı etek altına giyilmiş pazen pijamadan ve sürüklenerek yürünen şipidik terliklerden dahi baskın çıkarak kör bir erkeğin bile bıyıklarını titretecek manyetik salınımlar yayarken, Bakkal Mucip Efendi’nin annesi ile dest-i izdivaç talebini, gözlerindeki hayat beni iplemiyor ama ben de hayatı zerre kadar iplemiyorum bakışı ile kabullendi. Bu bakkal hep onların evine bakarak burardı bıyıklarını. Ama anasından çok kızına baktığı da mahallece aşikârdı.
Bu izdivaçtan tabii ki nur topu gibi bir kardeş doğmayacaktı. Nur topu gibi tecavüzler yaşandı annesinin ölümünü takip eden aylar boyunca. Üvey babasının her yatağına gelişinde kollarından başlayarak vücuduna bir çizik atmış sonunda kollarında yer kalmayınca bacaklarının önü ve arkasında da yer kalmadığında, artık gövdesine geçecekken birden bileklerinin aklına gelmesiyle kan kaybından ölmesin diye mahalledeki insanlıktan nasibini almış bir komşu ve kocası tarafından hastaneye kaldırılmıştı.
Acilde gördüğü müdahalelere hiç acelesi olmadan ve gözünden bir damla yaş ve anlamlı herhangi bir bakış gelmeden katlanmıştı. Tesadüfen şehrin bu en uzak köşesindeki yıpranmış devlet hastanesi koridorunda, kameraman arkadaşının yakınlarda bir yerde kaza geçirmiş olmasından dolayı onu hastaneden teslim alarak başka hastaneye götürmek üzere, ki, normal ve iyileşmesi gereken insanlara göre bir yer değildi orası, oraya gelmiş sabah şekeri tarzında bir program yapan sunucu kadına hikâyesi hemşireler tarafından nakledilince, bu vasıtayla kendi reklamını yapacak bir plastik cerrahı bulunan özel bir hastaneye nakledilme şansına kavuşmuştu.
Burada yara izleri ile tek tek ilgilenen plastik cerrah yara izlerine sebep olan muamelesini de tetkik etmeden geçemeyince bir sene dört ay boyunca geçirilen 28 ameliyat sonrası hali hazırda oluşan sıfır kilometre vücuduyla metres hayatından kendisini televizyona çıkararak çekip çıkarma inceliğini gösteren sabah şekeri tarzında bir program yapan sunucu kadın, akabinde kendisini tanıştırdığı casting ajansı sahibi ile sevgili olmasını da çekemeyip elini eteğini ve ablalık yardımını kendisinden çektikten sonra yirmi beşinci sınıf birkaç kısa filmde vücudunun kalçaları hariç; çünkü onları daha mükemmel hale getirecek hiçbir neşter yoktu, abartılı hale getirilmiş tüm bölümleriyle arzı endam ettiği için artık çirkin bile denemeyecek kadar güzelleştirilmiş diğer bıçak altına yatmış insan evlatları gibi Turkcell Süper Lig futbolcularına aşırı alkol nezaretinde çerezza güzelliği sunmak üzere lükse batırılıp çıkarılmış ama içine almamış tatlı misali kişilerin gittiği boğaz kenarı ışıklı yanardöner diskolarında boy göstermek üzere pazarlık edilmişti kendisi hakkında.
Geceyi sabaha, sabahı geceye ekleyerek gönül eğlendirmek fiilindeki gönülsüz olma yolunda emin adımlarla ilerlerken, bir sevişme öğleden sonrasının kapalı perdelerle dış dünyadan ayrılmış loşluğunda beşinci katın caddeye bakan apartman dairesinde % 65 alkol ve % 100 fantezi kokan bir kanepenin kıyısında kuaför tarafından eklenmiş sahte uzunlukta saman sarısı saçlarını elleriyle yolmaya çalışırken öldü biliyorlar sandığı varoş mahallesinden her hareketini adım adım takip etmiş Bakkal Mucip Efendi’nin şimdilik birlikte yaşadığı futbolcudan aşırı bir para talep etmek üzere çaldığı kapıyı kendisi açıp da arkasından da düştü düşecek havlusu adonislerinin üzerinde duran futbolcunun adamın ağzı köpürerek isteklerini bildirmesinden sıkıldığı için al kızını başına çal derken kızı adama ittirmesi sonucu Mucip’in elindeki bıçağın tam da kalbine saplanarak ve fazla acı ve can çekişmeden oracıkta gayet üçüncü sayfa haberlerine resim olacak şekilde ölürken karşı dairede oturan ve çığlıkları duyunca apartman koridoruna fırlayan insanlıktan nasibini almış bir komşu, ağzından dökülen kelimeleri duyabilmek için eğildi:
“…aaaaanne şşşşşşükür kkkkkavuşturana…”
İşte aşk’ın k’sı. Tamamen pisli’k’e batmış durumda.
Bir daha ‘Aşk acı çekmektir’ yazarken elinizi kapıya sıkıştırıp öyle yazarsınız.
erkeklerin ağızları köpürerek “sana aşığım sevgülüm, hadi aç bacaklarını da aşkımı içine yerleştireyim” yakarışlarının, birbirinin peşinde koşan ve henüz milli olmayı becerememiş erkek kedilere, milli olmayı bizzat uygulayarak öğreten başka erkek kedilerin seslerine karıştığı bir gecenin sabahında geldiği yeryüzüne lanet olsun.
bu sitedeki kadınların hayatına hiç mi düzgün erkek girmedi ki ağzını açan bir kaydırıp geçiyor… nasıl ki tüm kadınlar masumluk timsali bir aşk melekleri değilse tüm erkeklerde ağzı köpürmüş, gözü dönmüş hayvanlar değil…
Bu sitede tek bir kadin yasamakta onun da adi sayfadaki adres satirinda yazili. Bir nick’in arkasina sakli degil yani…
İyi huylu kadin ve erkeklere gelince… Kimse iyilerin hikayelerini merak etmez!
bu site senin evin ama misafirler de bu evdeyken konuşuyor. onun için bu sitedeki kadınlar diye ifade ettim. iyilerin hikayesi ilgi çekici olmayabilir ama sadece kötülerin hikayesi de biraz arabesk müzik gibi olur diye düşünüyorum. hadi benim gibi yaşını başını almışlar neyse de gençlerin negatif etkilenip de hayata kötümser bakmalarından korkarım.. evet bence de hayat toz pembe değil ama bilmem ne sarısı da değil yani… nick konusuna hiç girmeyeceğim:)) sevgiler… saygılar….