maNga’L YÜREKLİ ÇOCUKLAR

20120705-013321.jpg

“…belki sen de bir gün geçersin diye köprülerinden…”

(iç ses: ben bu melodiyi bir yerden biliyorum… ben bu melodiyi bir yerden biliyorum…)

Twitter’daki bir haber üzerine başlıyor her şey. Yıldız Tilbe’nin şu günlerde birden fazla şarkısının listelerde olmasından hatta maNga ile beraber yaptığı düetten magazin sayfalarında hiç bahsedilmediğinden yakınan bir OdaTv yazısı bu. Sezen Aksu olsa böyle olmazdı diyor. Haklı mıdır? Bilmiyorum.

maNga(?) ve Yıldız Tilbe(?) diyorum. Hemen açıp bakıyorum Google’ı. “E-akustik”miş albümün adı. Demek ki “e” olarak elde edeceğiz diyorum. Zaten bulunduğum yerde müzik market yok. İstesem de albümlerini alamam.

Arkadaşımdan rica ediyorum. Bana albümü indiriyor. Ama CD’ye aktarılan albümde şarkılar şu sırayla yer almakta: 1, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9.

Albümü sıralaması bozuk olarak dinleyemem, ayrıntıcıyım. Şarkıcının neden o şarkıları o sırada koyduğuna saygı duyarım, takıntılıyım. A ve B yüzü olan kasetler zamanından kalma bir geri kafalıyım. Şarkıları sıralamaya göre dinlemek biraz zor olsa da albümü tekrar tekrar dinliyorum.

maNga ve Yıldız Tilbe!!! Evvveeeeet!!!

“…hani biiiiz mecazi aşklarıııın…”

Ama beni asıl avucunun içine alan şarkı o değil. E-akustik olarak yeniden çalınmış diğer şarkılar.

Babam gibi konuşmam gerekirse önceki halleri gürültülü olan şarkılar şimdi sakinlemişler. Aslında bu gürültülü dediğim “rock” tarzını, müziği damarlarımızda hissetmek için dinleriz. Ama bazen şarkılar biraz daha sessiz, sakin bir şekilde veya unplugged olarak çalınıp damarlarımıza serumla inceltilerek verilince kulaklarımızdan girerek tüm vücudumuzdan süzülen yolculukları sonucu kalbimize daha yoğun olarak ulaşırlar.

Sonra bir kalp-damarcı hassasiyetiyle beyin ve kalp arasında by-pass yapan melodiler intravenöz olarak dolanır dururlar:

“…hapsolursun… yaşamak için bir neden ararken… ölmek için bulursun…”

(iç ses: bu melodiyi nerden biliyorum… bu melodiyi nerden biliyorum…)

Hayat Bu İşte, Her Aşk Ölümü Tadacak, Beni Benimle Bırak, We Could Be The Same, Bir kadın Çizeceksin, Dursun Zaman, Yalan, Cevapsız Sorular…

Önceki hallerinden çok daha güzel olmuş şarkılar bunlar. Aradaki kanun sesleri… Vokalin kelimeleri kulağınıza tek tek söylediğini duymak…

“…giderken bıraktığın bütün renkler siyah oldu…”

Daha önce nasıl da duyup fark etmemişim? Kendime kızıyorum, maNga’ya teşekkür ediyorum. Bu şarkıları böyle seslendirmeye cüret ettikleri için. Hızlı ve tutkulu hayranlarına şarkılarının bu hallerini de sevdireceklerinden emin olarak yola çıktıkları için.

Aynı hissi Yaşar’ın “Her Dem Yaşar” albümünde de yaşamıştım. İzel de çok güzel şarkılardan oluşan bir seçkiyi “Jazz Nağme” albümünde seslendirmişti. Eski şarkılara kendi İzel yorumunu katmış ve birbirinden güzel 15 şarkı çıkmıştı ortaya. Ama aynı şeyleri Sertab Erener’in son albümü “Ey Şuh-i Sertab” için söyleyemeyeceğim. O albümde Sertab olmak yerine Müzeyyen ya da Safiye olmaya çalışmış, olamamış tabii ki.

Malum, itiraf ettim. Albümü satın alamadım ve albüm kartonetim yok. Vikipedi’de şarkıları kim yazmış diye bakıyorum. ‘Hayat Bu İşte’yi dinlerken ‘ben bu melodiyi biliyorum ben bu melodiyi biliyorum’ diyen iç ses dış ses oluveriyor birden! Evet! Ben bu melodiyi biliyorum!

Şifre kelime Tuluyhan Uğurlu! İstanbul’u bu kadar hatırlatan, İstanbul’a bu kadar yakışan, bana “Yahu ben çocukken ‘Üç İstanbul’ diye bir dizi vardı, onun müziği miydi neydi bu melodi?” dedirten nağmeler meğer bir Uğurlu bestesi! Ve evet İstanbul’a o kadar yakışıyor ki!

“İstanbul Kanatlarımın Altında” artık! Şükür çocuklar melodiyi bir yerden çalmamışlar! Bu kadar açık sözlülükle söylüyorum evet. Çünkü Elif Şafak’ın kitap kapağını bir yerden alıntılayıp sonra ‘Bu alıntılanmış diyenlerin fikri, benim kapağım orijinal’ dediği bir çağda yaşıyoruz. Sanırım tüm yazılan çizilenler Elif Hanım’a yeni bir kapak olmuştur!

Ben Youtube’dan açmış melodinin ilk halini ‘Hah işte bu melodi!’ çığlıklarıyla dinlerken yanımda yarı yaşımdaki bir genç kız olan Elif ‘Ben de bu melodiyi biliyorum ama nerden?’ diyor. Sonra “Hayat Bu İşte”yi açıyorum. ‘Ben buradan duymuşum’ diyor. Tuluyhan Uğurlu ve maNga’ya o ca’nım melodiyle bizi böyle güzel bir şarkıda buluşturdukları için ne kadar teşekkür etsem az.

Bir zamanlar Barış Manço sağken Siyaset Meydanı’nda türkülerle ilgili bir program yapılmıştı. Rahmetli Barış ağabey “Kim Bunlar” isimli, türkülerimizi çeşitli formlarda yeniden söylemiş gencecik gençlerin arkasında dururken, Musa Eroğlu türkülerin türkü gibi söylenmesi gerektiğini savunarak gençlere asla fırsat tanımıyordu.

İşte o bazılarının beğenmediği bazılarının geleceği öngörerek arkalarında durduğu gençler büyüdü. Manga, Gripin, Model, Gece Yolcuları gibi gruplar doğdu. Müzik yapmanın en eski ve en güzel halini, yani grup olarak çalmayı, aslında bir nevi Amerika’yı Türkiye’de yeniden keşfettiler. Ama bunu yaparken albümlerinin sonuna hayranlarının selamlarını ilettikleri ses kayıtlarını koymaktan imtina etmediler.

20120705-013343.jpg

Ne zamanki “Şehr-i Hüzün” albümünün son şarkısını dinledim, sizleri bir daha sevdim. Tıpkı çocuklar melodiyi çalmamışlar, Tuluyhan Uğurlu’nun bestesiymiş diye fark ettiğim andaki gibi.

Çünkü herhangi bir müzik aletini çalmakla ya da şarkı söylemekle uzaktan yakından alakası olmayan ben, iyi bir dinleyici olarak yaptığınız müziği dinlerken keyif alıp almadığımla ilgili bir şeyler karalamakta özgürüm diye düşünüyorum. “Göğe Selam” albümünü eleştirdiğim bu yazımı, albümün web sayfasında iletişim için e-posta adresini vermiş olan Sayın Volkan Seviğ’e gönderdiğim zaman kimliğimin tespit ettirilip bilişim suçları savcılığına verilmekle tehdit edilmiştim. Oysa ilkokul dörde gidecek olan oğlumun Türkçesinden kat be kat kötü bir Türkçeyle bana verilmiş e-posta cevabına içimden güldüm. Domain adresi olarak adımı-soyadımı taşıyan bir sitede yayımladığım ve adım-soyadımla birlikte e-mail attığım bir yazıdan neyin tespitini yapacaktı ki?

Bu yazıyı da maNga’nın resmi sayfasındaki iletişim adresine yollayacağım. Ama onlardan özür dileyerek bir şey rica etmek için…

Dedim ya bulunduğum ilçede müzik market yoktu ve hemen dinlemek istediğim için “E-akustik” albümünü maalesef yasal olmayan yollardan indirdim. Şarkıları zahmetsizce sırasıyla dinlemem ve koleksiyonuma katabilmem için bana bir tane albüm yollar mısınız?

maNga’L YÜREKLİ ÇOCUKLAR” için 6 yorum

  1. genellemelerin çok derin ve sert! nereden biliyorsun ki erkeğin nasıl sevdiğini..üçüncü sayfaya düşmüş haberlerden mi öğreneceğiz bir erkeğin aşkını…hiç sen gerçek bir aşık gördün mü? hiç sebepsiz ve sonuçsuz, hedefsiz ve sonu düşünülmeden, sadece ve sadece duru bir aşkla muhattap oldun mu…bedeni değil ruhu seven gözleri değil bakışı seven bir erkekle karşılaşmamışsın belli ki.. sen de ”bir erkek düşmanı”nı oluşturan bir erkek yığını olduğu aşikar… ancak bence gerçekten aşık bir adamı gerçekten tanımadan bu kadar acımasız olma..saygılar..

    1. ”Bir erkek düşmanı” gibi davranmadığım hiç bir yazıma böyle ateşli bir karşılık almamıştım. Ha bir de futbol. Doğru yere parmak basmışım besbelli…

      1. Tepki almak guzel… Daglara bile bagirinca ses geliyor da sayfalarca satirlarca yaziyorsun, bir kisiden bile ses cikmiyor. Ancak agir ithamda ses geliyor… Yine de tepki almak guzel.

  2. parmak basmak mı? doğrudan kalbe hançer saplamak diyelim. aşkın cinsiyeti yoktur. insan olduğu bile şüpheli olan birisinin yaptıkları için tüm aşıkları ve tüm erkekleri de zan altında bırakmaya gerek yoktur. böyle hikayeler ancak gerçek aşkın adını lekeler…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s