25 Haziran 2009: Video sitelerinden birinde yeni ölen -ve hatta ‘Ölmemiş olabilir mi acaba?’ diye de düşündüren- Michael Jackson’ın bir klibinin altında şöyle bir yorum okudum: “Sadece Amerika’da fakir ve zenci bir erkek çocuğu olarak dünyaya gelen bir insan, zengin ve beyaz bir kadın olarak ölebilir. Size ve tüm o sevgi dolu cümlelerinize acıyorum. You’are pathetic**!!!”
Okuduğum başka bir yazıdan sonra bazı insanların, evet doğru, dünyaya sığmadığı fikri çok hoşuma gitti. Onlar dünyaya sığmıyorlardı ama kendi dünyalarını içlerine sığdırmakta güçlük çektikleri için taşırıyorlardı bize doğru. Kimisinde şiir oldu damladı. Kimisinde yazı oldu aktı bedenlerimize. Kimisinde sesler ve görüntüler aynı anda çağladı.
MJ’in müziğinin özenle hazırlanmış video kliplerine yeniden bir göz gezdirince yahu bunlar da CD’den dinlenecek malzemeler değil ki dedim kendi kendime! Adam zirvede olduğu her 10 yılda kendini yenilemeden duramayan kendini yenilemek derken görüntüsünü de %100 değiştirmeden edememiş bir adam. Kliplerinde hep bir muziplik hep beklenmedik bir görüntü bir dans seyirciyi ters köşeye yatıran bir bitiş!
İtiraf edeyim lisedeyken “Moonwalker” filminin ikinci yarısını “Ulan para verdik acaba ne yapmış devamında?” diyerek seyretmiş olsam da şimdi düşünüyorum. Hangi müzik adamı hayal gücünden taşanlar için o kadar uzun metrajlı bir klip çekmeye tamam çekmek neyse de o filmi bütün dünyada diğer adamakıllı filmlerin arasında vizyona sokmaya muktedir olmuştur ki? (Hakkını yemeyeyim bir de Pink Floyd’un “The Wall”u var.)
Asi olmayan, sürekli kendine söyleneni koşulsuz şartsız kabul eden zihinden fikir çıkar mı? Fikrin çıkmadığı yerden yaratıcılık yaratıcılığın olmadığı yerden de eser çıkar mı? Adam yaratılmış olduğu renge varıncaya kadar bir asilik içinde. Ama “Remember the Time” klibini yayınlarken dediler ki klipte oynattığı oyuncu Eddie Murphy ve manken İman siyah ırka karşı olan bir saygı duruşuymuş falan fişmanmış.
Bu ne perhiz bu ne MJ diyesi geliyor insanın! Ama belki de “Ben böyle olmaktan utandım değiştim ama siz utanmayın! Ben şimdi de değiştiğim için utanmaktayım!” demek istedi kral kim bilir?
“Kaşının üzerinde gözü var” ya da taraftar ön yargısıyla “Bu adam şu renk doğdu, bu renk öldü,” diye düşünmeden yaptıklarını müziğini, müziğinin görüntüsünü kucaklıyorum ben. Adını belki de bir kez duymuş müziğinin mi’sini bile duymamış bir nesil öğrendi şimdi neler yaptığını. Ve “Ne güzel şarkıları varmış yahu bu adamın!” dediklerini biliyorum bizzat.
Bir zamanlar rahmetli Barış Manço’nun ölümü üzerine yapılan dedikodular vardı. Bir dünya starında ise dünya çapında dedikodular olacaktır. Ama eğer gerçekten öldü ise “Liberian Girl” klibindeki yönetmen tavrıyla saklandığı yerden çıkmayacaksa eğer, neden nasıl öldüğü adli tıbbın ve ailesindeki varislerinin işi olmalı.
Ben sesiyle, müzisyenlik anlayışıyla, çektiği görüntülerdeki hayal gücüyle, insanları peşinden sürüklemesiyle, dansıyla bir daha eşi benzeri en azından bizim dünyada ikamet ettiğimiz süre içinde gelmeyecek olan bu adam/insan/zenci/kadın/beyaz/baba/gay her ne ise onu hep bembeyaz dişleriyle muzipçe sırıtması ve parmaklarındaki ne idüğü belirsiz yara bantları ile anacağım.
Doğduğu ve öldüğü andaki rengiyle ilgilenerek kendilerini SİYAH’la BEYAZ’ın farkını görüyorum sananlar ise bu adamın geride bıraktığı müzikal ve görsel mirastan hiç nasiplenemeden ömür boyu kulak ve renk körü olarak yaşasınlar!!!
*Rengin ne olursa olsun, huzur içinde uyu.
**Acınacak haldesiniz!
Hani zenginin malı züğürdün çenesini yorar derler… rahmetli de hepimizin çenesini öyle ya da böyle yoruyor… kimi sapık sübyancı diyor, kimi renginden nefret eden diyor, vs, vs, vs…
Evet, başarılı bir müzik hayatı, bir çok şarkısı var ama bence adam yaşayamadığı çocukluk, gençlik günlerinin adına Peter Pan olmaya özenmiş biri.