Köşkümde çok sıkıcı bir hayat geçirmekte iken aniden bir şey oldu. İki ev yanımızda senelerdir boş duran köşke bir aile taşındı.
Ev sahibi Frau Blanche sert mizaçlı, ismi gibi bembeyaz saçlı ve mizacı gibi bakışları olan yaşlı bir kadındı. O ve maiyetiyle asla anlaşamadım ve bir araya gelemediysem de benim asıl ilgilendiğim şahsiyet evin küçük hanımefendisi Miss Chancellors’ın Rus mürebbiyesi Madame Tchakirzky’ydi.
Platinden saman sarısı arasında hiçbir kuaförün beceremeyeceği mükemmel geçişlerle salınan dümdüz saçlarının arasında kuzey ülkelerinin soğuğu gibi bakan buz mavisi gözleri, içimdeki Alman ateşini ateşlemeye yetmişti.
Benim adım Herr Wolf. Büyük büyük büyük ninem Hitler’in güzeller güzeli kızı Blondi’dir.
Günlerimi evden çıkabildiğim her fırsatta zincirimden boşanmışçasına Madame Tchakirzky’nin yanında yöresinde geçirmeye başladım. Madamın ince bir tonla seslendirdiği Rusçası benim ana dilimle konuşmaya başladığı zaman kaba bir ses dizinine dönüşse de ona olan hayranlığım kat be kat artıyordu. Uzun yürüyüşlerimizde bildiği diğer beş dilden cümleler söyleyerek beni şaşırtırken, bana hayat hikâyesinden kesitler anlattı.
Hayatında erkeklerden yana hiç şansı olmadığından dem vurdu. En son çocuklarının babasından hiç haber alamamış ve evlatlık verdiği iki oğlunun yerine bağrına taş basarken, üçüncüsünü de elim bir trafik kazasında kaybetmişti.
Madam için üzüntü duymama rağmen, onun erkeklerle olan bu kötü tecrübelerinden sonra kendini bana sadece dostluk, sohbet ve beraber yaptığımız yürüyüşler için açıyor olması beni ondan yavaş yavaş uzaklaştırdı. Lakin bu uzaklaşmamın asıl sebebi köşkün bahçelerinde gözümün önünde sakınırken hiç çaktırmadan büyümekte olan küçük hanımefendiydi.
Annesi İskoç babası İngiliz olan kızcağızın güzelim günbatımı kızılı saçlarını belinden aşağı bırakıverip, gün geçtikçe çocukluktan kadınlığa adım attığını belli eden kalçalarıyla bahçelerde salınmaları zaten hep uçkurumda olan aklımı başımdan almaya yetmişti.
Madam ile kurduğum dostluk sayesinde artık eve daha yakındım. Her ne kadar Frau Blanche beni sevmese ve yakınında olmamdan asla hazzetmese de zavallı mürebbiyenin iyi niyetini kullanarak Frau’nun evde olmadığı bir gün sinsice Miss Chancellors’a yanaştım.
Gençlik ve toyluk onda idi. Beni nazikçe kabul etti. Ama üzerindeki kötü emellerimi sadece kendi adıma mutlu sona kavuşturduğumda artık ikimiz için de çok geçti.
Miss Chancellors hamile olduğunu kapalı bir zarf içinde çok kısa bir notla bildirdi. O güne kadar özgürlüğüne o kadar düşkün olan ve vur patlasın çal oynasın, nerde akşam orda sabah etmiş olan ben, baba olmayı aklımdan bile geçirmemiştim. Ama o asil aileye böyle sinsice bir amaçla yaklaştığım için kendimi suçlu hissediyordum. Ayrıca ‘Yahudilerden ve yoksullardan çaldığım altınlardan oluşan varlığımın bir varisi olsa fena olmazdı hani’ diye de düşünmeye başlamıştım.
Sonunda insafsızca ve fütursuzca saçtığım tohumlarımın sorumluluğunu almaya karar verdim. Hâlbuki Miss Chancellors’un değil ki erkeklere kafa tutmak, onlara etek giydirip meydanlarda gezdiren bir ırktan geldiğini unutmuştum.
Frau Blanche’a bildirilen olay derhal aile meclisinde görüşülmüştü. Bense Avrupalı kökenime rağmen yıllarca Osmanlı topraklarında yaşamış büyük dedelerimden gelen oryantalist ve yontulmamış ataerkilliğimle genç kızın çaresizlik içinde kıvranıp kendini ‘Ne olur yavrularımın babası olunuz’ diye kollarıma bırakıvereceğinden emindim.
Ne yazık ki evdeki hesabım Chancellors’a uymamıştı. Ailenin hem dostu hem hekimi olan Alpay Efendi, büyük bir dikkat ve kanındaki Türk mertliği ile seçilmiş cümlelerle ikimizin çok uyumsuz bir çift olduğunu, onun gibi narin bir dişinin benim gibi iri bir erkekten meydana gelecek yavruları doğururken ölebileceğini ya da sezaryen olmak zorunda kalabileceğini söyledi.
Ben köşkün salonunda, hanımların hiçbiri tarafından muhatap alınmamanın verdiği eziklik ve sinirle bağırdım:
“BENİM KADINIM ÇOCUĞUMU NORMAL YOLLARDAN DOĞURMALI! SEZARYEN DE NEYMİŞ!”
Kapıdan büyük bir hışımla günbatımı saçının rengine uygun kabarık etekliklerini dalgalandırarak giren Miss Chancellors yüzündeki sakin ifadeyi bozmadan şu cümleleri söyledi:
“Burası sizin BANANA (Muz) Cumhuriyeti’niz değil ki bana NE HALİN VARSA GÖR İSTER DOĞUR İSTER ÖL BANANE Cumhuriyeti’ndeymiş gibi davranabilesiniz! Ayrıca sizin anlık istek ve heyecanlarınız ile benim toyluk ve cahillik ürünüm olan yavrulara ne denli annelik ve babalık edebileceğimiz tartışılır. Bu yüzden çocuğumu kürtajla aldıracağım.”
Son cümlesi bittiği anda bana yolu göstermesi için hizmetçiyi çağırması sabrımın son damlasını da taşırmıştı:
“Vuuuuuuuuuurrrrrrfffffff! KÜRTAJJJ CİNAYETTİİİİİİUUUUUUURRRFFFF!”
Miss Chancellors sinir ve şaşkınlıktan yere yığılmak üzereyken tam zamanında içeri giren Mme Tchakirzky daha önce hiç yapmadığı gibi yüzüme salyalarını yağdırarak bağırınca kuyruğumu kıstırıp kaçtım o köşkten:
“Sizin nerde akşam orda sabah har vurup harman savurduğunuz tüyü bitmemiş yetim hakkı yemeniz cinayet değil de,
Atalarınızın onca Yahudi’yi gaz odalarında yakması yetmediği gibi hak arayan insanların gözlerini biber gazıyla yakarak birini de ölüme terk etmeniz cinayet değil de;
Soyup soğana çevirdiğiniz memleketin satacak sadece toprağı kaldığından onu da yabancılara satabilmek için kanun çıkarmanız cinayet değil de;
Ormanları, ağaçları, tüm doğal hayat barındıran alanları, dereleri, tepeleri ona buna peşkeş çekmeniz cinayet değil de,
BİR ANLIK GÖZÜ DÖNMÜŞ ERKEKLİĞİNİZ SEBEBİYLE SAÇTIĞINIZ ZEHİRLİ TOHUMLARINIZI ONLARA ASLA ANALIK ETMEK İSTEMEYECEK ZAVALLI BİR RAHİMDEN ALDIRMAK MI CİNAYET??
Varsın olsun! Şimdi ananızı da alıp gittiğiniz gibi gidiniz bu evden!”
–Yazar anlatıcı–
Madame Herr Wolf’u o kuzey buz denizi kadar sakin masmavi gözlerinden ateşler saçarak köşkten kovduktan sonra, dönüp hıçkırıklarla ağlamakta olan Chancellors’a sarıldı:
“Erkekler böyledir canım, aldırma. Kadınlara hükmedebildikleri sürece kendilerini padişah gibi görürler ama senin gibi bir çetin cevize denk geldikleri an kuyruklarını kıstırıp GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER!”
–Son–
Bu piyeste rol alan kişiler:
Herr Wolf: Komşumun erkek Alman çoban köpeği, Kurt.
Frau Blanche: Benim 9.5 yaşındaki dişi kedim, Beyaz.
Miss Chancellors: Dişi Golden Retriever köpeğim, Şanslı.
Madame Tchakirzky: Dişi Sibirya kurdu kırması köpeğim, Çakır.
Hitler: Adolf Hitler, 1889 Avusturya doğumlu Alman politikacı, Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei (NSDAP)-Nasyonal Sosyalist Alman İçşi Partisi başkanı, Almanya şansölyesi, II. Dünya savaşında faşizmin yükselmesinden ve Yahudi soykırımından sorumlu tutulan Nazi Almanyası Diktatörü, Führer. (as himself)
Blondi: Hitler’in dişi Alman çoban köpeği, Blondi. (as herself)
Alpay Efendi: Ailemizin veteriner hekimi Murat Alpay. (as himself)
-Çevirenin Notu-
Bu hikâyede geçen olayların gerçek veya tüzel kişi, kurum ya da kuruluşlarla yakından uzaktan ilgisi yoktur. Hikâye tamamen benim köpeklerim, kedilerim ve komşu hayvanların hav-hof-vuf-mav-laşmalarının kendim tarafından Türkçe’ye çevrilmesi ile elde edilmiştir. Bazı yerlerinde ise self-fiction (kafadan uydurma) tekniği kullanılmıştır.
Ettikse sürçü lisan, yıktıksa perdeyi, eyledikse viran, varın tasmaların sahibine haber verin heman!
öncelikle hayırlı olsun site. bu şiirde eksik bişeyler var sanki cuk diye oturması lazım son kıtalar pek açmadi beni acele ile azılmiş gibi geldi.