Kahraman, Gotham’ın düşman işgalinden kurtuluşunun birinci yıldönümünde, polis şefi Gordon’ın liderliğinde düzenlenecek kutlama törenine geç kalmıştı. Koskoca binaları yıkan, su altında, su üstünde, havada, karada giden Batmobil’in marşı basmıyordu! Tam o anda, arabasının dolu olmasına pek de alışık olmadığı şoför yanı koltuğuna bir şey oturdu, daha çok sızdı.
– Hey! Bu araba zırhlı! Sen nası_
– Kapa çeneni de gaza bas Wayne! Şehri ucuz kahramanlıklarınla kurtardığın yetmiyormuş gibi bir de altın anahtarını verecekler bugün sana! Hadi yürü geç kalacaksın!
Gotham’ın merkezinde bulunan Ghezy Park’taki tören büyük şaşaa ile gerçekleşti. Batman tam zamanında yetişti. Batman’in arabasına sızan şey, yaratık, kadın ya da her ne ise kimselere görünmeden koskoca Batmobil’in gaz telini çıkarmayı ve takmayı başardığı gibi töreni de yokluğuyla onurlandırarak izledi. Çünkü o, yaşama gücünü görünmek değil, görünmemekten alan bir gölge idi.
Düşman işgalinden kurtuluşunu taşkınlıklarla kutlayan Gotham’da hayat eski sıradanlığı ile devam etti. Fakat Savcı Dent tarafından hapse atılan bütün o işe yaramaz adamlar, beyaz yakasına kravat takmış diğer işe yaramaz adamların tekerlerine çomak soktukları için hapse girmişlerdi. Erkek-geçirgen yasalar ve emniyet alemi, sadece erkeklere karşı suç işlendiği zaman devreye giriyordu. Evlerinde nikâhlı kocaları tarafından dövülen kadınlar, babalarından işkence gören kız çocukları, okulundan evine giderken dolmuşlarda tecavüze uğrayan kız öğrenciler, çocuk çağda dedesi yaşında adamlarla zorla evlendirilen kızlar yasaların ve toplumun önünde hâlâ birer gölge idiler.
Bir sabah şehrin çeşitli yerlerindeki polis istasyonları ve itfaiyeler, bazı evlerin duvarlarının ama sadece duvarlarının aniden çöküşüne dair ihbarlarla alarma geçtiler. Ekipler, bildirilen evlere gidip baktıklarında gördüler ki, evlerin duvarları nizamlı bir şekilde, ev halkının kılına zarar vermeyecek şekilde dışa doğru yıkılmıştı. Neredeyse bir muz gibi kabukları soyulmuş evlerin hepsinde, ya saçı başı dağılmış bir anne veya ağzı burnu kan içinde bir kadın, veya ağlamaktan gözleri şişmiş yarı çıplak bir kız çocuğu ve bunun yanı başında uçkuruna ya da yumruklarına sahip çıkamadığı için öfkeden kudurmuş babalar, ağabeyler veya diğer erkekler vardı.
Yasalar tarafından evin mahremiyeti kepazeliği ile umursanmayan, ‘karı-koca arasına girilmez’ şiarıyla kaderine mahkum edilen kadınlar, duvarlar yıkılıp tecritlerinden kurtuldu. Polise de şiddet ve taciz uygulayan tüm o işe yaramaz erkekleri evlerinden alıp nezarete tıkmak düştü. Ama savaş daha yeni başlıyordu.
– Sen kimsin? Nasıl son teknoloji kameralarla koruduğum evime her seferinde hiç bir alarmı devreye sokmadan bir kedi sessizliğinde girmeyi başarabiliyorsun?
– Bırak şimdi beni Yarasa! Hapisteki şerefsizlerin içerden hırslanarak çıkıp kadıncağızlara var güçleriyle eziyet etmeye başlamaları an meselesi. Şimdi senden evini ve bu teknolojik oyuncaklarını bir arkadaşıma açmanı isteyeceğim. Aslına bakarsan şu an Gotham havaalanına inmek üzere. Ve sen Batmobil’le havaalanına 4 dakikada gidebildiğine göre… şu gaz telini yerine takarsam tabii ki…
– Demek tören günü yaptığın numara bu kadar basitti!
– Basit ama etkili. Bazen hayatta kalmak için basit şeylere ihtiyaç duyarsın Yarasacığım. Senin gibi doğuştan gümüş bir kaşıkla havyar yiyenler bunları bilmez: Mesela ekmek… Mesela su… Mesela gaz teli… Mesela bir gölge gibi sesiz ve görünmez olmak…
– Ama nasıl?
– Haydi fırla fırla fırla!
Salander, Arlanda Havaalanı’ndan Gotham uçağına bindiğinden beri içinde tarif edilemez bir his vardı. Çocukluğundan beri -tabii ona çocukluk denirse- bir çizgi roman hayranı olmasına ve bu yüzden sanal alemde Wasp ismiyle bilinmesine rağmen, gerçek bir kahramanla karşılaşacağı için sinirliydi. Uçakta sigara içilmemesi de bu sinirin üzerine tuz biber ekmişti. Sırtındaki çantadan başka bir yükü olmadığından koca adımlar ve küçük omuz hareketleri ile diğer yolculardan sıyrılıp kendini binadan dışarı atar atmaz, ellerini hastalıklı bir beyazmış gibi gösteren siyah ojeli parmakları ile ilk sigarasını yakarken önünde siyah ötesi bir araç durdu.
– Atla!
Ağzının kenarında sigarası, bir yandan arabadakileri dumana boğarken bir yandan bahsettiği motorun hızıyla konuşmaya başladı:
– Ferrari 458! 4500 sisi kapasite. V8. 7 vites, çift kavramalı şanzman. 570 beygir gücüne 9000 devirdakikada, 540 newtonmetre torkunu 6000 devirdakikada üretir. Sıfır-yüzü 3,4 saniye. Nerde duysam tanırım!
– Eğer başka bir şeyden bahsetseydin ağzındaki sigarayı sana yuttururdum ama neyse! Bu arada fena değilsin. Yalnız bir yanlışın var. Bu arabada iki tane 458 motoru var!
Yaklaşık dört dakika sonra evde Alfred’in hazırladığı çayları yudumlarlarken Lisbeth Salender uçaktan indiğinden beri sekizinci sigarasını yakacaktı ki, Alfred müdahale etti:
– Sizin gibi genç ve naif bir hanımefendi yedinci sigarasını yakmadan önce ciğerlerini de düşünmelidir Miss!
– Eğer bu komik İngiliz aksanıyla konuşmasaydın yakmak üzere olduğum sigarayı sana yuttururdum ama neyse! Bu arada fena değilsin. Yalnız bir yanlışın var. Bu yedinci değil sekizinci sigaram! Neyse! Bana bu kadar evcilik oynamak yeter! Şimdi, Gölge, bu minik siyah kulaklı arkadaşının oyuncaklarını bana göstereceğini söylemiştin.
Batman “Benim anlayamadığım, zayıflıktan kopacak kadar çelimsiz, görünen yerleri dövmeli -kim bilir görünmeyen yerleri de- kulağı küpeden, elleri yüzükten, burnu hızmadan geçilmeyen bu acaip kadın, nasıl bir beceri sergileyecek acaba?” diye düşünedursun; Lisbeth, NSA’nın yönetici odasının gizlice çekilmiş fotoğrafından sonra hayatında ikinci kez etkilenebileceği kadar harika bir bilgisayar donanımının bulunduğu odaya dalmıştı bile. Sistemi çözüp, sırt çantasından çıkardığı laptop ve harici belleği sisteme dahil ettikten yirmi yedi dakika sonra, polis şefi Gordon ve Savcı Dent’in odasındakiler de dahil olmak üzere şehirdeki tüm polis istasyonlarının yazıcılarından belge fışkırmaya başladı.
Bu belgeler, karısına, kızına ya da sevgilisine işkence edip dayak atmakta ya da bir türlü tecavüz adı verilemeyen karşılıklı olarak istenmeyen cinsel ilişki yüzünden nezarete atılan erkek müsveddelerinin iş ve alış-veriş hayatındaki pislikleri, bağlantılarıyla ve ispatıyla ortaya çıkarmıştı. Bir kadına yapılan eziyetin, maddi değeri olmadığı için, bu erkek egemen suç ve ceza liginde cezalandırılmasına gerek yoktu. Ama işin içine banka dolandırıcılığı, petrol kaçakçılığı, sahte para, kadın ve uyuşturucu ticaretiyle ilgili su götürmez belgeler girince, bu kadın düşmanları birer birer uzun yıllar çıkamayacakları tecrit hücrelerini boyladı. Bazı hapishanelerde kaçakçılık yapanlar, bunları haber edip yazanlarla aynı hücreye düştü. Çünkü bu adalet sisteminde eşeği dürtmek serbest, “eşek dürtüldü” yazmak suçtu.
Kör olması gereken adalet sağır ve dilsizdi. Anlaşılan o ki okuma yazma da bilmiyordu.
– Kurcalama, dedi Gölge. Sıra onlara da gelecek. Ama önce annem ve annen gibi kadınlara yardım etmeliyiz.
– Ne dedi o? diye kulak kabarttı Batman.
– Hiç.
– Annesi? Annen mi? N’olmuş ki annelerinize?
– Benimkini anlatmama gerek yok. Aç oku: Män som hatar kvinnor*. Gölge’ye gelince, babası o küçükken ölmüş. Babasının babası yani dedesi yalnız bırakmamış annesi ve onu, çünkü bir de küçük erkek kardeşi varmış. Ama annesini amcası ile evlendirmek istemiş. Gölge’nin geldiği yerde böyle bir gelenek mi varmış ne. Her neyse annesi karşı çıkmış. Öyle olunca her gün dayak yediği yetmiyormuş gibi bir de evlenmek istemediği adam ve kayınpederi tarafından mütemadiyen tecavüze uğramış. Sen dulsun, bunu istersin derlermiş. Fena. Kadın zamanla ağlamaktan ve yememek içmemekten bir deri bir kemik kalmış. Kapı aralarından sığar, yatakla yorgan arasında bir çarşaf gibi yatarmış. Ellenecek yeri kalmayınca onu kendi haline bırakmışlar. O da bir gün nefes almayı bırakmış. Bir gölge olmuş. Sıra tam Gölge’ye gelecekmiş ki o zamana kadar annesine baka baka şartlara uyum sağlamayı öğrenmiş. Bitkinin güneşe dönmesi, bukalemunun renk değiştirmesi gibi. Erkek kahramanlar gibi havalı değil. Yok örümcek sokarmış da, yok küçükken yarasalardan korkarmış da, yok mağarada tenekeden elbise yaparmış da!
– Demir o!
– Her ne haltsa. Thor’un baltası, Hulk’ın kasları, Örümcek Adam’ın ağları… Hepsi güç ve gövde gösterisi. Gücünü güçsüzlükten, yok olmaktan, görünmemekten alan kimse yok aranızda.
– Artık var: SHADOW-GIRL.
– Hadi oradan! ‘GÖLGE’yim ben. Sonuna ‘kız’ ekleme. Sadeyim ben.
*Män som hatar kvinnor: Orijinal ismi ‘Kadınlardan nefret eden erkekler’ olan İngilizce ve Türkçeye ‘Ejderha dövmeli kız’ ismiyle çevrilmiş olan Stieg Larsson seri romanlarının ilki.
Bu yazım Gölge e-Dergi’nin 100. sayısında yer almıştır…
İllüstrasyon, Enver Gökhan Altun…
http://issuu.com/golgedergi/docs/g__lge_e-dergi_ocak_2016_say___100