Evde yeni bir kedimiz var. Şimdilik benle konuşmuyor. Ona Yaban ismini mi versem dedim önce. Ama vazgeçtim şimdilik. Elbet bir kahramanlık yapacak ve Kızılderililer gibi ismini almaya hak kazanacak. Şimdilik karnını doyurup, bol bol uyuyup, evdekilerle muhatap olmamakla geçiriyor günlerini. Zaten Beyaz harici diğer kediler çok aykırı bir sorun çıkarmadığı sürece aralarına gelen yeni sığınmacıyı sorgusuz kabul ediyorlar. Sadece kıdemleri var aralarında. Ve değişik değişik huyları. Zaten konuşmak dediğim de bu. Huyları ile bana bir şeyler anlatıyorlar. Bazıları önlerinde dolu yemek de olsa, sürekli miyavlayarak varlıklarını hatırlatmak derdindeler. “Mirp” gibi. Ve hatta koltuğa oturduğumda kucağıma oturup mırıldayarak ve “mirp,mirp” diye miyavlayarak varlığını bana iyice kabullendirmiş durumda. Haseki kedim Beyaz’dan sonra gözdem olma peşinde.
Boncuk mesela her gün olmasa da iki üç güne bir “maaav maaav miyaaav” diyerek selamlar beni. Kimi zaman “annee” dediğini bile düşünüyorum. Aslında o bir sığınmacı değil. Evimizde doğdu. Annesi Pınarbaşı’ndan gelen anneanne kedi idi. Bu Boncuk’u bir yerli yapıyor haliyle.
Pembu’yu kardeşi Ubu ile bulduğumuzda elimize sığacak büyüklükte idiler. Eflani’de yıkık bir evde, bir kutuda onları gördüğümde, mnik fare yavruları gibi ışığa ya da onları ısıtacak bir anneye doğru henüz açılmadık gözleri ve burunları ile ulaşmaya çalıştıklarını gördüğümde zaten kararımı vermiştim.
Bir iki saat sonra tekrar yanlarına gidip annelerine kavuşmadıklarını görünce 2011 yılının 20 Mayıs günü Metehan’la beraber gittiğim Eflani’den iki yapyavru kediyle beraber dönmüştüm. Arka koltukta kedilerin biri bir elinde biri diğer elinde otururken, “Anne bunlar ben bırakınca ağlıyorlar ama!” demişti Metehan. Ben de ona “İşte baba olmanın ne kadar zor bir şey olduğunu öğrendin artık” demiştim ve gülüşmüştük.
Pembu (pembe burun) ve Ubu (u şeklinde desenli burun) beraber elimizde avcumuzda, enjektörle mama vere vere ve ıslak mendille popoları siline siline (çünkü yapyavru kedilerin kaka ve çişlerini yaptırmanın tek yöntemi budur-annelerinin yalamasını ikame ediyor) büyüdüler. Neden sonra ergen çağa geldiklerinde maalesef erken bir vakit olduğunu tam anlayamadığım bir dönemde kısırlaştırma operasyonu geçirdiler. Ameliyattan sonraki gece sadece biri hayatta kalmıştı: Pembu…
Metahan’ın, ameliyatı yapan veteriner de dahil hepimizin çok üzüldüğü o dönemde “Anne zorunda mıydık?” sorusu hala kulaklarımdadır.
Tülüş ve Mirp…
Mirp’le yaklaşık aynı zamanlarda Eflani’den gelen ve soğuk sokaklardan evimize geldikten sonra tüyleri uuzn postuyla hemen Tülüş ismini kazanan kedimiz diğerlerine göre daha sessiz ama biraz daha yaramaz. Bazen koltukların üzerinde ve arasında kovalamaca oynarken benden kaçacağını sandığı da oluyor. O benden hızlı olsa da şükür ben ondan büyük ve akıllıyım. (kendini kandıran insan tipi.)
Şu anda Tülüş şöyle bir uzanmak için odalardan kanepeye getirdiğim battaniye ve yastık yığının üzerinde kendine yer edinmiş huzurluca yatmakta. Beyaz turkuaz döşemeli berjer koltukta kraliçe şeklinde yerini almış. Koltuğu silmeme sebep olsa da, tüy de dökse de o Beyaz Sultan’ı bu evin. Ankara’dan beridir tam üç kasaba ve beş evdir bizimle yaşayan tek kedimiz.
Yeni gelen, henüz iletişime geçmediğimiz için isim koyamadığım kedi berjer koltukla aynı döşemeye sahip pufun üzerinde uyumakta. Geçen akşam köpeğim Çakır’ın eve dalması sonucunda perdenin en üst tepesine tırmanan haline göre oldukça huzurlu görünüyor.
Pembu yukarı katta kullanılmayan örgü paspasın üzerindeki yerini almış ya da benim yatağımın üzerinde yusyuvarlak olmuş yatıyor olabilir. Mirp ve Boncuk dışarıda.
Şimdi ben kapıyı açar açmaz Mirp “mirpleyerek” içeri girer ve ayaklarıma sarar bedenini. Boncuk biraz daha gezebilir ama hava soğuk olduğu için o da eve kaçabilir ilk fırsatta. Kafasında ben hafta sonu Ankara’dayken oluşmuş bir yara var. Sanki bir yere deldirmiş gibi. Küçük ama bana ellettiği kadarıyla yeni ve derin bir yara. Biraz antibiyotik ezerek ve batikon sürerek iyileştirmeyi umduğum bir yara. Nede olsa dokuz canlı bu yaratıklar.
* * *
Kapıyı açtım. Gelen giden olmadı. Ne Mirp, ne Boncuk. Tabii çocuklar gibi onların da tüm hareketlerini önceden yüzde yüz tahmin edebiliyorum demek çok büyük ukalalık olur. Mesela yeni gelenin şu anda oturduğum koltuğa gelip sırtıma sürünerek bana yaklaşacağını da hiç beklemediğim gibi.
Kedi bunlar. Allah’tan sağları solları belli olmuyor.
“KEDİLERİM” için bir yorum