Asyalıyım göçebeyim
bin yıldır at üstündeyim
hangi yaban ellerdeyim
durmak bilmeden gezerim
Geldim Anadolu’ya yerleştim
yurdum dedim buldum dedim
at üstünden inemedim
kılıcım kanlıdır benim
Erkek erkeğe dövüştüm
bilek gücümle övündüm
evlâdım bile öldürdüm
herkesten gizli dövündüm
İslam oldum devletliyken
erkek kadın birlikliyken
bozulmasın abdestliyken
kadını mekruhtan saydım
Dizinde uyuyamazken
tenine dokunamazken
göğsümde uyutamazken
kadını münafık saydım
Helâl dedim kapattım da
hep başkalarına baktım da
dört duvarla bir helâda
halel getirecek sandım
Şeytanla muadil kadın
iblise mübadil kadın
sahte cennet vaat eden
bir nevi münadil kadın
Varsam gâvur diyarına
bilmem kimin namusuna
kim söyler de kim inana
bakire bir Meryem ana
Evropa derler adına
bakmadım henüz tadına
iktidarım miadına
dolmadan bitecek sandım
Dört asır geçti aradan
denedi nice kumandan
kısmet edince yaradan
gemiler geçti karadan
Şehrin adı Konstantin’in
bütün dünya duydu fethin
‘sultan’dır dediğin şehrin
ne haramdı ne helâlin
Anadolu anam oldu
toprağıysa sadık yarim
arı oldu oğul verdi
koyun oldu kuzu verdi
çamlarından sızıverdi
Balahatun’dan beri rızkım
Asker oldum o ağladı
öldüm karalar bağladı
‘şehit’ dedi ‘ölmez’ dedi
gözünden tek yaş akmadı
Kızı oldu, ‘el’in dedi
ana bahtı kızın idi
önce beşiği kertildi
istemeden everildi
Dantel dantel sakladığı teniyle
oya oya akıttığı gözleriyle
at binerken ‘ya nasip’ dediğiyle
kefen olan beyaz gelinliğiyle
Gelin köprüden geçince
alay geliyor peşince
korkuluklara sürünce
atın dile geldiğini:
“Güvey kaldın mı avratsız
karın olamazdı aşksız
er kişi n’etsin ki aşsız
öldürdünüz can-ı bahtsız
ben de peşinden gidince
kaldın mı ki bir de atsız”
Gitti mi atın avradın
kaldı belinde silahın
ya benimsin ya toprağın
kaldın mezarsız topraksız
Recm ile uslanmayanı etmeli tekdir
tekdir ile uslanmayanın hakkı ‘töre’dir
deyip ölüm Allah’ın emridir
nasıl can aldın Allahsız
Sağa baktın sola baktın
kısa giydin sus, uzattın
ağabeyim göçtü gitti
üç çocukla başa kaldın
Yengemdin nikâhlım oldun
varamadım yatağına
gurbet ilde sürünürüm
düştüm kumar batağına
Ana olamadan öldün
bebeye verdin ‘hayat’ın
ama sokakta gezersen
‘hayat’tır senin lakabın
Kocam dedin erim dedin
koca koca derdi vardı
sevgi denen cehennemde
cennetten çıkma dayaktı
Vururken ağırdır eli
sevmeyi de beceremez
ana, baba, avrat, bacı
namusundan vazgeçemez
Fakat o kim Beyoğlu’nda gezendir
adalardan gelirken gözlerini süzendir
damarındaki kanla, sultan-ı yek Hürrem’dir
tak takıştır sür sürüştür el nerdedir nerdedir
inadına gez piyasada ar nerdedir nerdedir
Dağlar aştım görmek için gözlerin
dökme zülfün kıskanırım saç telin
beş asırdır göremedim cemâlin
sana yar olacak er nerdedir nerdedir
Sende gördüm dilindeki âhengi
doğuştan mı saçların altın rengi
Şanzelize’deki şanslı Frenk’i
‘Zafer Takı’ dedi şehrin mihengi
İstanbul’um şivekârım açma bağrımda yara
şehirlerin sultanısın uğrama hiç nazara
merak etme geleceğim bir dahaki pazara
gidip bakıp döneceğim Paris denen şu diyâra
At binenindir ama uçak çabuk varmakta
üç kıtada ecdâdım kemiği sızlamakta
birlik diye birileri hop hop hoplamakta
almazsan alma birader Avrupa zaten Türk olmakta
tabuların üstüne giden cesur kalem,,,yazını okuyunca şu şiiri hatırladım..
ölüm bile erkekçe olmalı,
kadınlar alınmasın,
ne kadınlar tanırım,birer onur timsali,
erkeklik bıyıkta sanılmasın……
nalla beni pulla beni al koynuna yar,
geninde var avrat üstünde gezdin diyar diyar,
namus sattıkların sorunca, dedin ne var?
ne dememi bekliyorsun sana, hıyar!