YALNIZ BENİM İÇİN BAK YE$İL YE$İL

Babaannemle İstanbul’un yeni açılan, açanın bile nerede olduğunu bilmediği otobanlarından birinde yolculuk ediyoruz. Birden arabanın gösterge panelinde minik turuncu bir ışık yanıyor. Motor arıza ışığı. Araba iki duble rakı içmiş ergen gibi hık hık ediyor ve kenara çektiğim gibi duruyoruz. Ondan sonra tık yok. Araba gitmez. Tam durduğumuz yerin iki yüz metre kadar ilerisinde genç bir kadın yol kenarında dikiliyor. Uzaktan görebildiğim kadarıyla dekolte kırmızı bir bluzun altına kot mini etek ve siyah topuklu ayakkabılar giymiş. Başında da kocaman siyah bir hasır şapkası. Hem frapan hem rüküş.

“Ah gızıım,” diyor babaannem. “Bu da bizim gibi yolda kalmış zaar. Hele ara nereyi arayacaksan da onu da alalım he mi?”

Ben “Dur babaanne, etme, çağırma, hırlı mı hırsız mı,” demeden babaannem el ediyor kadına. Ben o sırada Cort yol yardım hattıyla cebelleşiyorum. Görüşmelerimiz kayıt altına alınacaktır. Kırk beş derece sıcakta güneşin altında kişisel verileri koruma kanunu kapsamında gerekli bilgileri dinlemek istiyor muyum? Heeeyt! Bir insan evladı baksın artık şu telefona! Hah sonunda. Aracım arızalandı, yolda kaldım. İsmim. Plakam. TC numaram. Adresim. Şu an nerede miyim? Valla beyefendi nerede olduğumu bir Allah bilir bir de Google maps. Hah tamam. Siz arkadaşlarınızı yönlendirin, ben onlara konum atarım. Telefonu kapatınca bir de bakıyorum uzakta dikilen genç kadın çoktan yanımıza gelmiş. Babaannemle o genç kadının diyaloguna katılıyorum. Daha çok monolog ama.

“Bana 17 Megabit Şadiye derler babaanne. Biz de kendimizi update ediyoruz. Artık dümdüz satış hiçbir meslekte yok. Pi-Ar çalışması yapıyor herkes. Bak bu otoban yeni açıldı mesela. Önceden rez yaptırdım da geldim. Kamyoncuları severim. Mert olurlar. İçleri de dışları bir olur. Kaypak adamı sevmem ben. Bir seferinde bir kamyoncuyla buradan ta Sırbistan’a gittim. Beni hep sakladı gümrüklerde. En son Letonya sınırında o gümrük köpeklerinden biri kokumu aldı. İkimiz de içeri girdik tabii ki. Sonra da dışarı attılar. Dışarı dediysem sınır dışarı yani. Ah bacım senin de araban güzelmiş. Cort di mi bu? Olsun yenisini alırsın. Bak öğ-te-ve’leri indireceklermiş. Gitsinler de ötede indirsinler di mi? Ahahahahah! Zaten fiyatları Allah belirliyor! Ekonomiyi, kapat gözlerini kimse görmesin, yalnız benim için bak ye$il ye$il diyen yönetiyor. Dış politikaya taraftarların tribünlerdeki olur olmaz tezahüratları yön veriyor. Eee ne kaldı geriye?”

Babaannem yanıma sokuluyor. “Kııııız deli mi ne bu?”

Şimdi ben babaanneme hayatını dünyanın en eski işçiliğiyle sürdüren bu emekçi kadın için ne diyebilirim ki? “Sen bakma ona babaanne. Sanırım burada beklemekten güneş geçmiş başına,” diyorum.

“Yok kız dün gece içkiyi fazla kaçırmış. Öyle dedi bana sen telefonda konuşurken.”

“Daha başka neler dedi acaba?”

“Ne dedin?”

“Yok bişi babaanne.”

O sırada telefonum çalıyor. Cort yol yardım nerede olduğumu soruyor. Aynı espriyi bir daha yapmaya mecalim yok. Zira en yakın gölge yolun kenarındaki tarlanın tam ortasında. Neyse adamlar son beyin hücrem de buharlaşmadan geliyorlar. Babaannem 17 Megabit Şadiye ile muhabbette. Telefonundan fotolar gösteriyor babaanneme. İnşallah +18 bir şeyler değildir diyorum içimden. Ya da –65 değildir. Malum 18 yaş altı ve 65 yaş üstü aynı kategoride o bakımdan.

“Hanımefendi arızayı tespit ettik ama burada yapamıyoruz. En yakın Cort servisine çekilecek arabanız.”

 “Çekilecek mi? Nasıl?”

“Çekici yönlendireceğiz.”

Hayatımda tanıdığım en çekici adam beni arıyor. “Abla aracın başında mısın?” Yok ocak başındayım. Attırayım mı sana da iki kaburga iki köfte? Sabır ver. Sabır ver. Gel diyorum gel, konum atarım. Hayatımda aynı gün içinde hiç tanımadığım ikinci erkeğe konum atışım bu. İlki ön konuşma dahil yedi dakika sürdü. Ama bundan ümitliyim.

Üstelik bu adam beni çekecek. Aracımı yani. O sırada yoldan geçen tırlar kamyonlar Cort yol yardımın bagajından çıkan portatif şemsiyenin gölgesindeki katlanabilir masa etrafında oturan babaannem, ben ve Şadiye üçlüsüne bakıp bakıp gülüyorlar. Şadiye ve benim hakkımızda ne düşündüklerini aşağı yukarı tahmin ediyorum da babaannem biraz kafalarını karıştırıyor olabilir.

Neyse sonunda Cort yol yardımın bulduğu çekici adam geliyor. Arabamı kamyona yüklüyorlar. Cort yol yardım da kamyonun peşinden gidiyor.

“Ay kız,” diyor Şadiye. “Kocasız kalmış karılar gibi oldun di mi?”

“Kocan seni istediğin her yere götürmez ama araban götürür. Daha beter oldum. Hadi sen söyle, hangi adam seni sırtında Sırbistan’a taşırdı?”

“Dur sen hele. Şimdi burada bu sıcakta böyle kaldınız. Nereye gideceksiniz?”

“Çamlıca civarına. N’oldu?”

Cümlemi tamamlamadan simsiyah kocaman bir Mercedes VIP minibüsü durduruyor Şadiye. Arabanın içinde arka koltukların tamamından gelen zımmb zımmb bas sesleriyle Your Latest Trick çalıyor.

And most of the taxis, most of the whores
Are only taking calls for cash

Pink Floyd dinleyen taksici gibi Dire Straits dinleyen VIP minibüs şoförü. Nadir bulunan bir türle karşı karşıyayız. Şadiye bizi arabaya iteliyor. Şarkıdaki trompet sesi kadife bir havlu gibi kulaklarımı sarıyor.

“Hadi babaannem hadi. Siz buradan ikileyin. Deminden beri kaç dolar kaybettim haberin var mı? Muhabbet filan tamam da ekmek parası lazım değil mi ayol!” diyerek son diva kahkahasını da patlatıyor.

“Daha çekimlere gitcem. Ozan Ilgın isimli fantastik polisiyenin çekimleri var. VIP araç filosu sahibi bir 17 Megabit Şadiye’yi oynayacağım. Yani kendimi! S2E1’den gireceğim diziye. Hadi hayırlısı.”

“Kıyamam, VIP araç filosu falan. Hayal dünyası işte,” diye geçiriyorum içimden. Mercedes minibüse binince Cort yol yardım hattının ikame araç servisiyle olan milli mücadelem başlıyor.

“Şu anda yanımda 65 yaş üstü babaannemle araçsız kaldım beyefendi.”

“Ama mesai bitti, aracınız yarın servise kaydolacak. Aracın servise giriş olmadan ikame araç çıkışı yapamıyoruz maalesef.”

“O zaman bir dahakine araba yapan motor ustalarınızı uyarın da mesai saatleri içinde yansın bu zıkkım ışıklar beyefendi.”

“Pardon anlamadım.”

“Birkaç fırın ekmek yemeniz lazım beyefendi. Neyse. Hadi uzatmayalım da bitirelim bu konuşmayı. Size iyi günleeeer.”

“Şadiye Hanım bizi çağırdı. İkame araca ihtiyacınız yok hanımefendi,” diyor o ana kadar sessiz kalmış Mercedes VIP minibüs şoförü.

“Sizi Şadiye Hanım mı çağırdı?”

“Evet.”

“Siz yoldan geçen herhangi biri değil miydiniz?”

“Hanımefendi siz VIP Mercedes aracın hangi otostopçuyu aldığını gördünüz? O filmlerde olur sadece. Hanımefendinin VIP minibüs filosu var. Onun aracı da dün bu noktada bozulmuş. Yol kenarında beklerken duran kamyon ve tırların şoförleriyle muhabbet ederken çok eğlenmiş kendisi. Bugün yine gelmiş. Şoför dostudur. İş bulamayanlara iş, aş bulamayanlara aş verir. Benim arkamdan gelen bir araç da onu alacak az sonra.”

Şoför bey bunları anlatırken araç buzdolabından bana ve babaanneme teneke kutuda soğuk kahve ikram ediyor.

“Ne diyo kız bu herif mın mın mın?” diyor babaannem elindeki kutuyu evirip çevirip ne olduğunu anlamaya çalışırken.

“Hiç babaanne, ne diycek. Parayla imanın kimde olduğu belli olmaz diyo.”

Bu yazım Tarama Ucu Dergi’nin Ağustos 2022 tarihli 15. sayısında yer almıştır.

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑