
Kibar Feyzo, tüm (en) güzel film uyarlamaları gibi bir roman uyarlamasıdır. Osman Şahin’in aynı adlı eserinden İhsan Yüce tarafından senaryolaştırılmıştır. 1978 yılı Arzu Film yapımı olan filmin yönetmenliğini Atıf Yılmaz üstlenir. Başrollerde Kemal Sunal, Müjde Ar, Adile Naşit, Şener Şen, Erdal Özyağcılar, İlyas Salman ve İhsan Yüce oynamıştır.
Film bir mahkeme sahnesiyle açılır ve sanık Kibar Feyzo konuşmaya başlar. Hâkime “Fukaralıktır her bir şeyin başı Hâkim Bey…” der. Sonra neden hâkim karşısına çıktığını dili döndüğünce anlatmaya başlar.
Feyzo ve Bilo, Maho Ağa’nın egemenlik sürdüğü ismi mahfuz tutulan bir yörede yaşayan iki delikanlıdır. Askerliklerini yapıp köye dönerler. İkisi de köyün en güzel kızı olan Gülo’ya yanıktır. Askerde başlık parasını biriktirmiş olan Feyzo’nun anası Sakine, o parayla öküz almak ister. Feyzo bunun için hâkime şöyle dert yanar.
“Öküzü alırsak kimin tarlasını süreceğiz? Ağanın. Ama Gülo’yu alırsak Gülo’nun tümü bizim. Tepe tepe kullan.”
***
Feyzo sonunda anasını kızı istemeye razı eder ama Hacı Hüso kızını istemeye gelecekleri zaman hem Feyzo’yu hem Bilo’yu çağırır. Böylece kızı en yüksek para verene satacaktır. Bu yaptığının kızını “haraç mezat satmak” olduğunu söyleyen Sakine’ye Hüso’nun cevabı hazırdır:
“Sen ne deyisen Sakine garı. Benim yaptığım tam demir kırat usulü bir seçim.”
Aşkı uğruna olmayan parasıyla senet imzalamayı göze alan Feyzo, başlık parasını on bini peşin, on bini de ikişer bin liralık senetler halinde ödemek için Hüso’yla el sıkışır ve Gülo’yu alır. Hüso Feyzo’dan aldığı senetlere Maho Ağa’nın kefil olmasını ister.
Çünkü Ağa demek para demektir. Ağa olmazsa ekonomi olmaz. Ekonomiyi Ağa yönetmektedir. Köyde Ağa’dan habersiz para, senet veya faizle ilgili kuş uçmamaktadır.
Feyzo çaresiz Ağa’ya koşar. Ağa “Ula kapımda beslediğim yetmiyir mi, bi de karıyı koynunuza ben mi sokim it oğlu it?” der. Sonunda gönülsüzce kabul eder ama ahlaksız bir şart koşar:
“Ula ödeyemezsen karını alırım vermem ha!”
Çünkü Maho Ağa karın tokluğuna çalıştırdığı marabanın sevdiğiyle evlenmek, yuva kurmak, çoluk çocuğa karışmak gibi süfli isteklerinden hazzetmez. Kendisi (her ne kadar kurbağalı dereye benzese de) bin odalı köşkünde havuz sefası bile yapabiliyorken, köylü kısmı karınlarına gidecek ekmek bulabildikleri için şükredip Ağa’ya dua etmelidir. Nankörlüğün lüzumu yoktur. Bu istekleri için yaban ellerin kapılarına gitmek isteyen köylülere Ağa acıyarak bakar.
Feyzo düğününde başına Ağa’nınki gibi bir lengeli fötr şapka takmıştır. Gülo’yu aldığından beri Feyzo’yu çekemeyen Bilo bu hırsını bileyebileceği yegâne taraf olan Ağa’nın yalakalığı tarafına geçmiştir. Ağa’ya Feyzo’nun şapkasını gösterir:
“Sen daha iyi bilirsin amma ağam, maraba kısmı ağalığa özenir mi? Düzenin bozulmiy mi?” diyerek Maho Ağa’yı kışkırtır. Ağa Feyzo’nun şapkasını çıkarıp çiğnemek için yere attığında Bilo “Sen yorulma Ağam ben çiğnerim!” diyerek yerden aldığı şapkayı bir köşede çiğner.
Bilo kendi köşesinde şapkayı çiğneyerek Ağa’ya karşı görevlerinin gereğini yapar. Çünkü yalakalık bunu gerektirir.
Maho Ağa Feyzo’yu daha düğün bitmeden köyden kovar, sürgüne gönderir. Böylece Maho Ağa farkında olmadan Feyzo’nun şehirdeki hayatın ve düzenin işleyişinin köydeki köle düzeninden ne kadar farklı olduğunu görmesini sağlar.
***
Köye geri gelen Feyzo, iki bin liralık senedin tamamını ödeyemeyince aklına şehirde gördüğü umumi hela gelir ve köyün ortasına derme çatma bir hela dikip köylüden para toplamaya başlar. Feyzo’nun umumi heladan para kazandığını gören Bilo koşa koşa Ağa’ya gider ve şikâyet eder: “Gelen sıçiy giden sıçiy, çıkan herkesten de gümrük memuru gibi para topliy!”
Para mevzu olunca Ağa’nın damarına basılır. Çünkü köyde ondan habersiz ve ondan hariç kimsenin para kazanması, refaha ya da sevdiğine kavuşması mümkün olmamalıdır ki marabaların ağaya ve onun maddi manevi varlığına olan ihtiyaçları tükenmesin.
Maho Ağa helanın olduğu meydana gelir ve gürler:
“Ula hiç aklınız da yok sizin muhannetler! Ula ağa pohunun üstüne poh olur mu lo? Hangi ağanın kitabında yaziy bu? Töremizin de içine ediysiniz namıssızlar!” diyerek Bilo’ya umumi helayı yıktırır.
Ağa’nın ağzından çıkan emir, söylediği söz fermandır. Marabaların ‘Bu ne demek istedi, böyle töre mi olur, pohun üzerine poh olmaz da ne demek?’ diye sorgulamaya hakları yoktur. Çünkü Ağa’nın aldığı her karar kanun hükmündedir.
Ağa, Feyzo’yu tekrar köyden kovar.
***
Feyzo ikinci kez sürgüne giderken kendi sorduğu soruya kendi cevap verir:
“Biz niye baş kaldırmıyok peki? Biz maraba doğmuşuk Hâkim Beyim. Hakkımızı aramayı unutmuşuk.”
***
Maho Ağa Ankara’dan gelen bir hükümet memuruna “Altı tane köyümüz var, hepsinin bütün ihtiyaçlarını temin etmişem. Başlık paralarını ben veriyim, düğünlerini ben yapıyim, karasabandan öküzüne kadar her bi şey benden. Yani sizin anlayacağınız beyim, sıkıntıyı biz çekiyik onlar bey gibi yaşıyir ha!” diye yalan söyler. Hükümet memuru öküzü sattığı için anasının sabana koştuğu Feyzo’yu görür ve Maho ağaya çıkışır. Sonra Feyzo’yu sorguya çekince Ağa’nın tüm palavraları ortaya çıkar. Uyanık Ağa sessizce bir köşede beklemekte olan yalakası Bilo’yu döverek hırsını ondan çıkarır.
Çünkü Bilo ve Bilo gibiler sessizce bekledikleri köşelerinde Ağa için gereğini yapmakla, onun dediklerini tasdik etmekle ve onun yaptıklarının meşru görünmesini sağlamakla yükümlüdürler. Önlerine atılan kemik bunu gerektirir. Bu yükümlülüğü yapmayan bir Bilo tekme tokat dövülerek yerine yeni bir Bilo getirilebilir. Bilo’ların ederi, verdikleri hizmetin gerekliliği bittiği anda sıfırlanır.
Hükümet memurunun önünde kendisine iki tane öküz vermeyi ve kayınpederine başlık parasından borcu olan altı bin lirayı kapatmayı teklif eden Maho Ağa’ya Kibar Feyzo şaşkınlıkla şöyle der:
“Ağam eğlenir benimle! Vallah Ağamın başına güneş geçmiştir ha!”
***
Feyzo şehirde, evlenilirken başlık parası verilmediğini, kadının alınıp satılan bir mal olmadığını da öğrenir ve herkese anlatır. Maho Ağa kendisine baş kaldıran köydeki üç-beş çapulcuyu falakaya yatırarak köyü artık daha sıkı bir yönetimle yöneteceğini tüm marabalarına gösterir. Feyzo, Gülo, Sakine ve Zülfo’yu falakadan geçirtir. Ellerinde pankartlarla, parktaki bir ağaç gibi tek ve hür ve aynı zamanda bir orman gibi kardeşçesine yaşamak istediklerini dile getirmek için köyün içinde gezi’leyenlere gereken ceza verilir.
Ceza sırasında aynı sopaya bağlanarak falakaya çekilen Gülo ve Sakine şöyle derler:
“Hepimizi öldüremez ya bu!”
“Vur ula it oğlu it! O sopa bizim elimize geçmez mi?”
***
Feyzo hâkime anlatmaya devam eder:
“Ağanın yüzüne karşı gelince hepimizin eli ayağı kesilmiştir. Bakarsan o da bizim gibi bir insan. Tükürsek boğarık. Ama kapıda gözükünce boğazımızdaki tükürük bilem kurumuştur.”
Otoriteyi elinde tutan kişi, başkaldıranların sesini ne kadar güçlü bastırırsa onlardan sonra baş kaldırmaya kalkışacaklar için o kadar büyük bir korku oluşturur. Fakat bazen toplumlarda bardağı taşıran o son damla ortaya çıkar. Mesela saçının bir kısmı baş örtüsünden göründü diye Mahsa Amani isimli bir genç kadın, ‘ahlak polisi’ tarafından darp edilir, komaya girer ve ölür. İşte bu son damla, insanların ahlakını, baskıyla dizgin altında tutmaya, kolluk kuvvetleriyle hizaya sokmaya çalışan bir ülkede bile taşan bardağın devrilmesi sonucu sellere sebep olabilir.
“Yüreğimizdeki ağa korkusunu nasıl silek, nasıl atak bilmiyem.” diyen Feyzo’ya ‘fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller’ yetiştirmeliyiz cevabı verileli yüz yıl kadar oldu. Ama hâlâ bunu anlamayıp vaazdan önce cebini gösteren, kime hizmet ettiği bilinmeyen cübbeli sözde hocaların peşinden gidersek yüreğimizdeki ağa korkusunu hiç silemeyeceğiz.
***
Maho Ağa köy kahvesine toplanan marabaya müjde verir:
“Yahu bu dünyalığınız yetmiyirmiş gibi öbür dünyanızı da düşünüp yeni cami yaptırırım. Daha ne istirsiniz vicdansızlar?”
“Camimiz var garımız yok ağam.”
“Toprağımız yok!”
“Sus ulan nerede görülmüştür kulunun ağasına laf ettiği!”
Marabanın dünyada bulamadığı rahatı ahirette bulacağının sözünü vermek her ne kadar şirk koşmak olsa da tam da Ağa’ya göre bir sözdür. O Ağa ki köylünün sırtından kazandığı her kuruşun diyetini kendine de sevap kazandıracak olan cami yaptırma işine para yatırarak ödemektedir. Varsın köylü topraksız olsundur, Ağa’ya çalıştığı sürece bütün sevaplar onundur.
***
Sonunda Feyzo’nun aklına şehirdeki işçilerin birlik olup hakkını araması gelir. Marabayı örgütler:
“El birliği edersek Ağa bi bok yiyemez.”
Bilo soluğu ağanın yanında alır. Durumu anlatır. “Köy gidiy ağam!”
Ağa, tasını tarağını toplamış köyü terk etmekte olan köylüyü durdurur:
“Durun ulan! Nere gidiydiniz puşt oğulları? Nankör itler! Dönün geri!”
Köylü yerinden kımıldamaz.
Ağa “Feyzo puştunu getirin önüme!” deyince adamları Feyzo’yu alır getirirler. Feyzo adamlardan birinin elindeki tüfeği kapar. Güç dengesi birdenbire tersine döner. Yalakalık ettikleri otorite marabasıyla eşit hatta ondan daha güçsüz hale gelir, zira Ağa’nın elinde tüfek yoktur. Feyzo tüfeği Bilo’ya doğrultunca Bilo hayatı için yalvarır. Kayınpederi Hüso’ya doğrultunca adam senetleri yırtar ve borcun yok der, yalvarır.
Feyzo’nun eline sadece bir tüfek almasıyla, sermayeye ve güce tapanların anından saf değiştirmesine şahit oluruz. Haklıdan değil de güçlüden yana olanların, gücü elinde bulunduranın türküsünü söylemeye mahkûm omurgasızlar olduğu kısacık bir sahneyle tekrar ispat edilir.
Sonunda Feyzo Maho Ağa’yı vurur.
Feyzo hâkime anlatmaya devam eder.
“Maho Ağa ölmüştür, başka ağa gelmiştir köyümüzün başına. Haber almışım herkes Maho Ağa’yı arar olmuştur. Bu işin sonu neye varır ben bilmirim. Sen devletsin, sen bilirsin. Gayrı hükmü sen ver kurban. Suç kimde?”
Ve Feyzo bize kibar kibar sorar: Doksan dokuz yıldır suç kimdedir?
Bu yazım Tarama Ucu Dergi’nin Ekim-Kasım 2022 tarihli 17. sayısında yer almıştır.

Yorum bırakın