2023: UMUT’LU VAKA

Aslında;

Yüzüm gözüm şişene kadar, ağlamak istiyorum.

İçip sabaha kadar, bayılmak istiyorum.

Caddelerde dolanıp, bağırmak istiyorum.

Müsaadenle bu gece, dağılmak istiyorum.

Ama her şeye rağmen;

İki bin yirmi üç yılına girerken içimi umutla doldurmak istiyorum.

Peki, nasıl bir umut bu?

Yirmi küsur yıldır üyelerinden ayda 1 -yazıyla bir- lira toplayarak dernek olmayı başarabilmiş, Filanşehir Mütekait Öğretmenler Derneği üyelerinin ‘biz bugüne kadar topladığımız 3-5 bin lirayla istediğimiz her şeyi yapmaya muktediriz’ iyimserliğinde besledikleri umut gibi bir umut bu.

Çocukken kardeşimle izlediğimiz muhtemelen Kadir İnanır ve Türkân Şoray’lı Yeşilçam filmindeki adam, göğsünden kurşunlanmış halde yürüyemiyorken, kadın da onu karlar üzerinde sırtına almaya çalışıyorken adamın -çocukluğumuzdan beri unutamadığımız- “Zirveyi aştık mı Doğubeyazıt!” repliğinde kast ettiği zirvenin Ağrı’nın zirvesi olduğunu bile bile hayatta kalacaklarına ve sonsuza dek birlikte yaşayacaklarına dair beslediği umut gibi bir umut bu.

Zaman makinesi icat etmiş bir gezginin, 10 Nisan 1912 saat 18.30’da İngiltere’nin Southampton Limanı’ndan kalkan RMS Titanic isimli görkemli transatlantiğe “first class” bilet alıp sırf o muhteşem gemiyi dünya gözüyle görebilmek için binerken, “Belki de o buzdağı orada olmaz ve gemi batmaz” diye düşünürken taşıdığı umut gibi bir umut bu.

‘İlk göz ağrım, ilk kızım, dünyaya düşen ilk Cemrem’ diye tabir ettiği ilk romanı hakkında görüşmek isteyen ‘aşk filmlerinin unutulmaz yönetmeni’niyle olan randevuya, yönetmenin hikâye hakkında en ufak fikri olmamasına rağmen bir “Sinopsis böyle yazılmaz ki! Senaryoyu da mı sen yazacaksın? Ahahahahha!” diye adeta dalga geçerek konuşup “Önce sen ne yapmak istediğini bul!” demesini duymak için gelen, duyulmamış bir yazar namzetinin, taşradan İstanbul’a beş saatlik yolu teperken hissettiği umut gibi bir umut bu.

İlk gençlik yıllarında takip ettiği mizah dergilerinde yer alan yazar-çizerlerin isimlerini yeni bir dergi künyesinde tek tek görünce, o günlere dönerek duygulanan ve bir mizah dergisine duygusal yazı yazılmayacağını bile bile o mizah dergisine duygusal bir yazı yazmaya başlayan o kadının umudu gibi bir umut bu.

Her iki arka bacağına da araba çarptıktan sonra “Eyvah bu köpek iki bacaklı kalırsa hayatını nasıl sürdürecek!” diye karalar bağlayan ama veteriner mahvolmuş ayağı ampute edip diğerini dikebildikten sonra köpeğin yavaş yavaş günde bir adım atarak yürümeye başladığını gören hayvansevere “Üç bacağıyla koşabildiğini de görebilecek miyim acaba?” dedirten umut gibi bir umut bu.

İsmini anmayalım denen bir hastalıktan muzdarip olup da tetkik üzerine tetkik yaptırıp tedavi üzerine tedavi görüp onca ağır tedavilerden dolayı yaşadığı yan etkiler yüzünden sokağa bile çıkmak istemeyen bir adamın, güneşli bir günde burnunu evinin kapısından çıkarıp Çaykovksi çalan bir çayhanede içtiği ilk çayın fotoğrafını kilometrelerce uzakta bulunan biriyle paylaşmasındaki umut gibi bir umut bu.

Kocasını gurbete yollayan gelinin, kızını okumaya gönderen babanın, oğlunu askere gönderen ananın, “Git, oku, çalış, vatanı savun. Ama arkandan bekleyeni düşün. Bana yine tek parça gel, alnın açık, başın dik gel. Gözlerinde aynı ışıkla gel, yüzünde aynı bakışla gel, dudaklarında aynı gülüşle gel…” deyişindeki umut gibi bir umut bu.

Çölün ortasında bir araya gelmiş dünyanın gelmiş geçmiş en zeki bilim adamlarının, dünyanın gelmiş geçmiş en tehlikeli bombası için, dünyanın gelmiş geçmiş en tanınmış ama en korkunç işlere imza atmış, ufacık boyuna rağmen en kendine güvenli ama en zalim yürekli diktatörüyle dünya arasındaki savaşı bitireceklerine inanırken, dünyanın bambaşka bir yöresinde yüzbinlerin hayatlarını hem de nesiller boyu etkileyecek bir işe imza attıklarını bilmeden fizik denklemlerini tebeşirle bir kara tahtaya karalarken duydukları umut gibi bir umut bu.

İlk defa seyrettiği bir engelli basketbol ligi karşılaşmasında “Nasıl yani, düşerlerse nasıl kalkacaklar?” diye düşününce “Elbette düşecekler, görelim bakalım neler olacak?” dediği anda düşen engelli basketbolcuların çoğunlukla düştükleri yerden kendi kendilerine kalkabildiklerini gördükten sonra, “Ben yürüyebiliyorken yürümeye üşeniyorum, insanların azmi onların basketbol oynamasını sağlıyor!” diyebilen bir basketbol seyircisinin “İnsan azminin olduğu her yerde umut da vardır!” diyerek hissettiği umut gibi bir umut bu.

Kimseye haber vermeden tek başına gittiği dağ tırmanışında kayarak derin bir mağaraya düşen ve düştüğünde de tek kolu kocaman bir kaya ve mağaranın duvarı arasına sıkışan tırmanış sporcusunun, o mağarada 127 saat tek başına aç ve susuz kapana kısılmış bir halde kaldıktan sonra yanında bulunan çakısıyla kendi kolunu koparmaya cesaret edip bunu başarınca tek kollu ama sağ salim olarak sevdiklerine ve hayatına kavuşabilmesindeki umut gibi bir umut bu.

Suçu her ne olursa olsun -karısını öldürmediği halde cinayetle suçlanmak-aç olduğu için ekmek çalmak-beyan ettiği fikirleri o ülkede gücü elinde tutan en yüksek merci tarafından hoş karşılanmamak-o ülkede gücü elinde tutan en yüksek mercinin daha fazla gücü barındırabileceği bir sistem yaratılmaması için gücü elinde tutan en yüksek mercinin o sistemin ‘başkan’ı olamayacağını bir kürsüden yüksek sesle haykırmak-tüm dünyanın bildiği ama işlerine gelmediği için ses çıkarmadıkları bir olayın haberini yaparken, o yapılan haberin ucu o ülkede gücü elinde tutan en yüksek merciye kadar dokunacağı için haberin ulusal güvenliğe aykırı olduğu savıyla vatan haini sayılmak- tüm haksız yere parmaklıklar arkasına atılmış ya da atılmamak için sürgüne gitmiş insanların, bir gün gelip kendilerini haksız yere bu parmaklıklar arkasına koyanlar ve o parmaklıkların arkasında onlara eziyet edenlere, kendi pis, çamurlu ve giyilemeyecek kadar yıpranmış ayakkabılarını, o kişilerin yeni ayakkabılarıyla yer değiştirerek, o kişilerin suçlarını ifşa eden muhasebe kayıtlarını devletin güvenli güvenlik birimlerine postaladıktan sonra, duvardaki Rita Hayworth veya Raquel Welch posterinin arkasına saklanmış bir tünelden kaçarak özgürlüklerine kavuşabilmeleri ihtimalindeki umut gibi bir umut bu.

İstiklâl ve Cumhuriyet’ine kastetmiş olanlar, emsali görülmemiş  galibiyetlerin mümessili olsalar da, cebren ve hile ile aziz vatanın eğitim sistemi zapt edilmiş, sağlık sistemi çökmüş, adalet sistemi etkisiz hale getirilmiş, bütün muhalif söylemleri dağıtılmış ve memleketin her köşesi dini siyasete alet eden meczuplarca işgal edilerek kız çocukları ve kadınlar başta olmak üzere gençlerin ve dahi erkeklerin özel hayatına dair tüm sınırlar, kendileri gibi olmayanı-düşünmeyeni-giyinmeyeni-ibadet etmeyeni-yemeyeni-içmeyeni-yürümeyeni-sevmeyeni-sevişmeyeni dışlayan dayatmacı bir zihniyet tarafından işgal edilerek bunlar bu kişilerce ‘öteki’ ilan edilmiş olsa da, “Yeni yılı kutlamayın” diyen serserilere “O zaman siz de altı yaşındaki kızlarla evlenmeyin!” diyebilmiş fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, cesur insanların varlığını bilmenin içinizi ısıtmasındaki umut gibi bir umut bu.

May the hope be with you / Umut sizinle olsun.

Bu yazım Tarama Ucu Dergi’nin Ocak-Şubat 2023 tarihli 18. sayısında yer almıştır.

Yorum bırakın

WordPress.com'da bir web sitesi veya blog oluşturun

Yukarı ↑