
İstanbul Eyüp’teki Rami Kütüphanesi’ne gittim. Kadınlı-erkekli neşeli bir grubun önce genel kurul adı altında toplantısını izledim. Sonra da aynı grubun yine aynı yerdeki ödül törenine tanıklık ettim. Mesele şu ki, benim yüzümden toplanıyorlar. Ama benim adımı bile anmıyorlar. Ben kim miyim? Ben işte, ben. O hep yerlerde sürünen, sarı bantlarla yerde bulunuş şekli çizilen kişi, yani kurban. Nam-ı diğer “maktul”.
Bu kadınlı erkekli grup kendilerine Türkiye Polisiye Yazarları Birliği- POYABİR diyorlar. Senede bir, bir araya geliyorlar. Sonra da “Amanın ne iyi yaptın da o hikayeyi/romanı öyle yazdın!” diye birbirlerine ödül veriyorlar. Hikaye ve romanların türü ne? Polisiye! Po-li-si-ye! Sadece Türkiye’de değil dünyada da ismi böyle. Onlar da hikayelerini crime/suç veya mystery/gizem olarak adlandırıyorlar. Ulan nesi gizemli bunun? Ben, yani kurban, öldürüldüm. Öl-dü-rül-düm. Daha açık yazayım mı?
Bıçaklandım. İlaçla zehirlendim. Kurşun yedim. Hançerle boğazım kesildi. Yüksek bir binanın tepesinden atıldım. Donduruldum. Suda boğuldum. Yakıldım. Gazla zehirlendim. Elektriğe kapıldım. Betona gömüldüm. Canlı canlı yerin yedi kat dibine gömüldüm. Uçaktan aşağı atıldım. Toplu olarak üzerime bomba atılarak öldürüldüm. Saçlarım tutuştu önce. Gözlerim yandı kavruldu.
Yetmedi elektrikli testereyle parçalara bölünüp çöpe atıldım. Yetmedi satırla parçalara bölünüp bavula tıkıştırıldım, sonra denize atıldım. Yetmedi başım kesildi. Yetmedi makineliyle tarandım. Yetmedi bir ipin ucuna asıldım. Daha sayayım mı?
Hakkında binlerce sayfa roman yazıp edebiyat türü olarak adını anmadığınız kişiyim ben. Polisiyeymiş! Polis ne yapsın beni öldürüldükten sonra! Beni korusa ya ölmeden önce! Neden kurban-iye değil de polis-iye? Neymiş, polisler olayı araştırırmış! Neymiş, Edgar Allan Poe diye bir adam öyle yazmışmış! Boyu poe’su devrilsin!
Neymiş, Sir Arthur Conan Doyle varmış da dünyaca ünlü bir dedektif yazmış ama kimse yazarın adını bilmezmiş! Sörmüş! Sen bir de bana sör! Kurbanın adını bilen var mı? Kolay mı defalarca öldürülmek? Her hikayede ayrı ayrı isim ve cinsiyetle ölüp ölüp dirilmek! Bir de seri olarak öldürülenlerimiz var! Neymiş hepsi sarışınmış, hepsi kadınmış, neymiş hepsini şehrin başka yerlerine gömmüş de derilerinden kendine elbise dikiyormuş! Laaaaayn! Hasta etmeyin beni!
Ha bir de utanmadan birbirlerine ödül vermezler mi! Biliyor musunuz kaç kişi romanlardaki fikirlerinizden yola çıkarak durduk yere katil oldu? Hem öldürme şeklini yaz. Hem polisin olayı nasıl çözdüğünü açıkla. Katilin nerede hata yaptığını da bir güzel anlat. E sonra? O katil bir daha aynı hatayı yapar mı sizce?
Yazmayın kardeşim. Yazmayın. Bundan sonra kurbanın öldüğü romanlar, hikayeler yazmayın. Komaya girelim. Bacağımız kırılsın, kolumuz filan kopsun. Ama her seferinde bizi öldürmeyin. Ya da türün adını ‘polisiye’ değil ‘kurbaniye’ yapın. Dirimize saygınız yok bari ölümüze saygı duyun.
Söyleyin o burnu büyük İngiliz Sör kişisine, o da crime stories değil victim stories yazsın. Agatha’ya da bildirin aynısını. ‘Doğu Ekspresi’nde Mutluluk’ yazsın bir dahakine.
POYABİR’in adını da KOYABİR olarak değiştirin. Kurbanlarına Rahmet Okuyan Yazarlar Birliği olsun adınız. Öldürdünüz madem bi rahmet okuyun arkamızdan.
Kristal Kelepçe yılın polisiye roman ödülü AYNADAKİ DÜŞMAN. Hasan Bulut. Düşman niye aynada olsun? Lafa bak lafa. Düşman kendi içimizde. Düşmanı yakınında ara. Bak bak.
Kristal Kelepçe teşvik ödülü KUTLU KAN. Harun Çimen. Kan niye kutlu olsun oğlum? Senin kanın mı o akan? Benim kanım. Kurban benim sana ne oluyor?
Dedim ya. Yapmayın böyle şeyler. Yazmayın. Ama ille de yazacaksanız “Katilini yakalayan kurban”, “Seri olmayan katil”, “Kurbanın şeyi”, “Kurban A.Ş.”, “Morgue sokağı kaçışı” gibi başlıklarla yazın.
Kafanızdaki kuyruğu birbirine değmeyen kırk tilkinin 28’i bu işle uğraşıyor. Ya azad edin tilkileri ya da öldürün. Yok onları da öldürmeyin. Ne suçu var tilkilerin? Benim ne suçum var? Kimseyi öldürmeyin yahu! Hırsızlık yaptırın. Büyük elmaslar çalınsın. Müzelerden tablolar çalınsın. Milyar dolarlık kuantum bilgisayar çipleri çalınsın. Ultra teknolojiler çalınsın. Büyük dolandırıcılıklar yapılsın. Bunları anlatın, cinayeti anlatmayın. Cani misiniz siz?
Zaten dünya lacivert takım elbiseli ve kravatlı katillerle dolu. İnanmıyorsanız haberleri izleyin. Olan bitene bir bakın. Yani en azından siz katilleri yazmayın. Yazmayın ki, çocuklar öldürülmesin. şeker de yiyebilsinler.

Yorum bırakın