Ulan İstanbul kaçma! Yüzünden ne gördüm de arkandan göreceğim. Sen benden uzaklarda çığırırken türkünü, ben burada muhtemelen yalnızlıktan öleceğim. Ulan İstanbul dokunma! Zülfüyare, yarin zülüfü dökülmüş olsa da yüze. O kirli sakallı elli milyon Türk erkeğinden biri olsa da, kaldıramaz senin yokuşlarını bu yorgun kalbim çıkamaz düze. Ulan İstanbul doldurma! Elindeki tüfeği tutma bağrıma bağrıma.... Okumaya Devam et →
BENİ BÖYLE SEV-ME
Sayın Orhan Gencebay; Belli ki bazılarımızın tepkileri sizi çok rahatsız etmiş. Ben de kaç gündür size tepki verememekten dolayı rahatsızım. Birileri bir yere davet etmiş ve siz de buna icabet etmişsiniz. Buradan bakınca üzülecek, kızılacak, şaşılacak bir şey yok. Amma ve lakin... Memleketin güney ve güneydoğu sınırları kelimenin tam anlamıyla kevgire dönmüşken... "Sınırımızdan içeri yüz... Okumaya Devam et →
TAŞ VE YUMURTA
Öyküm, Seyfettin Efendi Hikaye tamamlama yarışmasında birinci olmuş ve Gölge e-Dergi'nin Eylül sayısında Devrim Kunter'in çizimiyle beraber yer almıştır.Facebook'tan oy veren herkese teşekkürler. http://issuu.com/golgedergi/docs/golge_derg_eylul_2014_sy_84 * * * 9 Haziran 1923 Belgrad Ormanı, İstanbul. Seyfettin Efendi, ne zaman içine girse hep huzursuzluk dolduğu ormandaydı gene. İki haftada aldığı üçüncü cinayet ihbarıydı bu! İlk ikisinde olduğu gibi... Okumaya Devam et →
O ÇİNGENE
Babaannemi her pazar günü ziyaret ederim. Öyle oradan, buradan, şuradan konuşuruz. Genellikle ben konuşurum, o dinler. Pek karışık konulara dalmam aslında. Bu sefer nasıl olduysa benim de kafa karışıktı. Konuya bodoslama dalmışım: - Babaanne duydun mu IŞİP Nusul'a girmiş? - Girecek tabii! Petrol var orda! Onlar girmesin de seksen yaşındaki babaannen mi girsin? - Haydaaa?... Okumaya Devam et →
