Soyadı kanunundan falan önceydi benim Ay’a gelişim. Kim o, dedi. Ben, demişim. Öyle de kaldı. Siz ona ‘Ay’ diyorsunuz, o bana ‘Ben’ diyor. Bütün hikâye bu.
Rahat rahat oturtmadınız bir köşemde. Yok Ay’ın hacmi Dünya’nın hacminin %2’siymiş de! Sanki gelip ölçtünüz! Yok Ay Dünya’nın çevresinde dolanırsa yirmi dört saat sürermiş de. Kendi etrafında dolanması 30 gün olurmuş da. Öyle miydi ya? Her neyse! Her yıldan arta kalan altı saatler Şubat’a eklenirmiş de! Hem yazık değil mi Şubat’a niye 31 çekemiyor?
Kimin uydurduğu deli saçması şeyler bunlar yahu! Ben sabitledim hızını Ay’ın. Takılıp gidiyoruz şurada. Dünya ise bir yandı bir dondu. Yok atmosfer, yok basınç. İşim olmaz gelmem bir daha. Teflon kaplasanız gelmem. O kadar kaypaklıkla işim olmaz.
Bir de uğraşmışlar duvar örmüşler görebileyim diye. Ellerine sağlık da, piramitleri biraz daha ayarlı yapabilselerdi ben onların üstüne konup gelen gideni şaşırtacaktım. Gerçi, firavunlar da çok şımarıktı, her istediklerini yaptık daha hala mumyamı yap, altınla kapla, üstümü ört! HÖH!
Bir lokma bir uydu yaşayıp gidiyorum. Ay’ın karanlık yüzündeyim. Aslında sizin gördüm sandığınız ama görmediğiniz yüzü. Size hep öbür yüzü dönük durur. Ben saklanayım diye. Sağ olsun bir gün bile deşifre etmedi sırrımı. Dedim ya soyadı kanunu diye. Hatta kanun falan da yok burada. Sadece Ay ve Ben’in Çok Özel İlişkileri.
Meraktan çatladılar. Kendi gözleri yemedi hayvanları yolladılar önce bu tarafa. Siz sanırsınız ki ilk gelen hayvan Laika’dır. Daha neler? İlk meyve sineklerini yolladılar! Hala köklerini kazıyacağım diye uğraşır dururum. Hayır burada meyve de yok ama ne yer ne içerse deyyuslar! Laika’yı iyi ki yollamışlar. Onlar öldü sandı ama ben tasmasından yakaladım boşlukta. Sıkılmıştı hayvan uç uç. Gezdi dolaştı. Ay’da bir işedi falan. Rahatladı, ben burada kalacağım dedi. Hay hay dedim, zaten yalnızız Ay ve Ben.
Sonra kendi verdikleri isimle Luna’lar fırlattılar Ay’a doğru. Kimisi geldi çarptı. Kimisini ben süpürgeyle savdım. Kaplumbağalar da iyi oldu. Çeşitlilik ne de olsa. Yuri yetişemedi bize. O kadar el salladık. Baktık rotayı değiştirmiş gidiyor. Nereye diye bağırdım. Kadınlar Mars’tan değil miydi koçum, diye bir ses geldi. Daha o kitap yazılmadı ki demişim. Ama geç kaldım bastı Mars’a gitti. Sonradan haber aldık bir fırtına Venüs’e atmış zavallıyı. Eee alma mazlumun ahını. Yine de Houston’a o ilk mesajı ben attım:
‘HOUSTON HE HAS A PROBLEM !!!’
Yuri, Valentina, Aleksey derken Neil ile Buzz çıkageldiler. Buzz çok komik adam. Zıpladı durdu. Neil ciddi takılıyor: Neymiş bir insan için küçük fakat insanlık için bıdı bıdı bıdı. Ulan ben her gün arşınlıyorum Ay yüzeyini. Ama kimse benim ayak izi fotoğrafımı çekip Google’da milyonlarca sayfada yayınlamıyor.
Ayak izi deyince, adamın ayaklar zaten 45 numero. Bir de o ayakkabıları giymiş sanki şey var da ona basacak burada. Oldu mu sana kocaman iz! Dünya’dan görecekler diye silemiyorum da. Bir de utanmadan California eyaletine burada bıraktıkları üç beş çul çaput için Ay yüzeyinin o kısmını sit alanı ilan ettirmişler! Tuvalet yaptım orayı Laika’ya. Eşyaların da hepsini çöpe attım. Geri de dönüştüremezsiniz artık. Güneşe yolladık. Yaktı kazanında. Ukalalığa bak yahu. İşgalci köpekler!
Arada Mars’a da gideriz. Hayvanlarla ben. İnsansız uzay aracı diyorlar ya. Onlar daha eğlenceli vallahi. En azından muhabbetleri çekiliyor ve ayakları o kadar büyük değil. Spirit biraz kıskanç kadın ne de olsa. Opportunity ise daha mülayim. Birbirlerini idare ediyorlar işte. Koskoca gezegen kolay mı? Sil süpür temizle iş çok. Yardım da etmiyormuş bu Oppo bizim kıza. Erkek Mars’ta da erkek anlayacağınız. Yerçekimsiz aşım dertsiz başım.
Spirit 18 aylık hamile. Mars zamanıyla yani. Kısmetse 6 Ağustos 2012’de doğacakmış bebek. Çocuklarına Curiosity ismini verecekler. Neden diye soracak oldum, karıştırNASAna oralarını dediler, sustum.
Çocuk olunca Ay’a taşınacağız dediler. Mars çocuk yetiştirmek için ideal bir gezegen değilmiş. Bakkala, camiye, okula uzak. Bizde de okul öncesi eğitim yeni zorunlu oldu dedim ama idare ederiz dediler. Yedi çok geç tabii.
Eğitimde 4+4+4’e Mars için uygun belki. Burada ‘Dünya ahret bacımsın’ kalkacak ya, daha çabuk olgunlaşacak kızlar. On üç yaşına gelmeden hepsi evlenir artık evelallah. Bu arada, Çin’de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika’dan daha fazlaymış.
Zaten Dünya’nın gücüne gidiyor olmalı, üzerinde yaşam olan tek gezegen olması.
“Hayır, bir Mars gibi bir Jüpiter gibi kafamı dinleyemedim gitti. Mars bile şikâyet etti geçen gün üzerindeki insansız uzay araçlarından. Sus sus hiç konuşma dedim kendisine. Ya ben ne yapayım? Üzerimde milyarlarca insan! Hepsi aynı anda yatıp kalksalar! O da yok. Neymiş gece ayrı gündüz ayrıymış. Dönüyoruz ya! Ulan şeytan diyor dur. Ya da bir adım yaklaş Güneş’e. Patlasınlar sıcaktan. Ah o Ay olmasa. O tutuyor beni yapma abi diye. Bir şey değil biraz yükümü hafifletse ipne. Kaç paket oksijen yolladım buyur burdan yak diye. Alışırsam bırakamam abi, dedi. Kıyamadım. Halbuki adam gibi uysa bana! Adı uydu sadece! Adi uydu!”
“Ya bu Dünya’yı da ben anlamıyorum. Havasından geçilmiyor. Azotuydu bilmemnesiydi. İlle sana da oksijen yollayayım diyor. Ondan sonra işin yoksa gelsin uzay mekikleri gitsin uzay üsleri. Daha bir tanesinin 45 numara ayak izini silemedim ben. Duruyor öyle yara gibi tenimde. Böyle iyiyim yahu. Uysa da dönerim uymasa da Dünya’nın etrafında. Işığımdan faydalansalar yeter.”
“Işığım derken? Hey Allahım! Fasulye gibi kendini nimetten saymıyor mu şu gezegenler? Hele uydular? Ben o altın sarısı ışınlarımı bir gün göndermesem bak n’oluyor bu sistemde? Ne Ay’ın ışığı ne Şam’ın şekeri! İstemem eksik kalsın. Fotosuz sentez yapmayı öğrensinler bakalım! Böyle giderse sentez yapacak tek bir canlı bile kalmayacak ya neyse. Kıracak kafayı Dünya. Bir adım yaklaşacak bana. O zaman görecekler işte analarının küresel ısınmasını. Gerçi nankör bu Dünya. Şunun şurasında 3-5 milyon yıl önce buzul çağında kıçı donuyordu. Yalvardığı günleri bilirim bana n’olur biraz daha ısıt diye. Amaan bana ne. Herkesin Çin Seddi kendine.”
*Yunanca: Aγία Eιρήνη, Tanrısal Barış ya da Kutsal Barış.