Günaydın demeyeceğim hiçbirinize. Anneniz değilim sizin.
Aklınızı kuru mama ile besleyin ve her gün düzenli gezmeye çıkartın. Yoksa kafanızın içine pislemeye devam ediyor.
Bu arada, çıktığınız gezilerden eve geri dönmeyi unutmayın. Yok ille de burnumun dikine gideceğim derseniz ‘İnatçı Keraban’ gibi kendinizi eve gitmek için dünyayı turlarken bulabilirsiniz.
Ben turladım. Kendime tavsiyem: Bir dahakine yanıma yürüyüş ayakkabısı alacağım. Kırmızı stilettolarla dağlardan falan geçmek pek kolay olmadı çünkü.
Sıkıntıdan patlamakta olan çöplüklerden, hasretinden eskimiş prangalardan, yanmakta olan metan gazlarından, köklerine çöp değince ismi ‘organik’ olan anam-babam usulü bostanlardan geçtim.
İki düşman ülke arasındaki fındıkkabuğu kadar sığ ama iki insan arasındaki asla geçilemeyecek kadar derin hendeklerden geçtim. Aşka dair neyi aşikar kılıyorsa yakılmaya, güce dair neyi anlatıyorsa yıkılmaya mahkum duvarlardan geçtim.
Üzerinde bas’mayın’ diye uyarı bile olmayan tarlalardan, dünya kupası oynanmış stadyumlardan, çizme şeklinde denmekten bıkılmamış diyarlardan, adalardan, modalardan ve oralardan gelen ‘yar’lardan vazgeçerek geçtim.
Yazın; geceleri yürüdüm, gündüzleri uyudum. Kışın ekvatoru belime doladım. Baktım, artık güney yarıküredeydim. Yağmur(suz) ormanlarından, tuz(suz) göllerinden, petrol(süz) üreten ülkelerinden geçtim.
Dünyanın evrimleşmemiş tüm maymunlarıyla dans ettim. Bence, maymundan insana evrimleşen bütün maymunlar pişman, dedim. O sırada bütün bunlardan arınmış olan ben; Beatrice ile birlikte gökyüzünde sevgi ile ağırlanmakta idim.
Derken bir gün geldi ‘dünyanın merkezi’ne rastladım. Güncelledim kendimi, sık kullanılanlara ekledim.
Ben sana pervaneyim, dedim. Aynadan baktığında göremediğin tek göz benim. Ayın etrafında döndüğü dünya, dünyanın etrafında döndüğü güneş benim. Yuvarlağın hiç ulaşamadığı merkez noktası, merkezde sonsuz sayıda kesişerek yuvarlağı oluşturan her çap benim.
Pi sayısı kadarım. Sınırsızım, hiçim. Pervaneye yaklaştıkça kopan kelebek, ışığa yaklaştıkça yanan bir böcek, güneşe yaklaştıkça balmumu kanatları eriyen bir denek.
Etrafında dönüp dolaşmak benim harcım, ulaşamamak yapı iskeletim. İhtirasım tuğlalarım, sevincim kiremitim. Hiç bir zaman bitirilmemiş evlerde söylenmiş şiirlerim.
Ölüp gittikten sonra bile hatıralarının çetelesini tuttuğum insan aydınlatır gecelerim.
Erimiş şekerden cadı evlerim. Cebimde geceleyin yol gösterecek tapu senetlerim. Minik kırıntılarını yollara döktüklerim. Dönüp arkama bakmadan yürüdüklerim.
Madem ilk dolunayda eve dönmeyecektim. Neden yollarımı aydınlatmak istedim.
Maymunlardan biri bana şunu sorunca kendime geldim:
So you think you can dance?